Yenidoğan Bebeğin Görünüşü
Bebekler için doğum aslında sadece bir ortam değişikliğidir. Bebekler, oldukça gürültülü ve nispeten karanlık bir ortamdan daha aydınlık, çok farklı seslerle dolu ve akciğerleriyle soluk aldıkları yeni bir ortama geçerler. Bu ortamda ne kendilerinin ayrı bir varlık olduklarının ne de kazara gözlerinin önünden geçen ellerinin kendilerine ait olduğunun farkındadırlar. Ancak önceki 9 aylık dönemde o kadar iyi donanmışlardır ki yaşamla baş edebilirler. Eğer siz de bebek bakımı konusunda yeteri kadar donanımlıysanız bebeğiniz daha sağlıklı ve daha hızlı bir gelişme kaydedecektir.
Bebeğiniz doğduğunda sizin fotoğraflarda gördüğünüz ve hayallerinizi süsleyen bebeklere benzemeyecektir. Bu size hayal kırıklığı yaşatmasın; çünkü yenidoğanın görünüşü genellikle bebeklerinkinden farklıdır. Yenidoğanın omuzları dar, karnı geniş, başı gövdeye oranla büyük ve uzun ya da doğum sırasındaki baskı nedeniyle şekli bozuk olabilir. Fakat birkaç gün içinde kafa normal yuvarlak halini alırken bir kaç hafta içinde de bebek görünümü ortaya çıkar.
Yenidoğan Bebeğin Duyuları
Bebeklerin hemen hemen tüm duyuları doğumdan önceki dönemde gayet iyi gelişmiş durumdadır. Bebekler anne karnındayken sesleri işitebildikleri için bazı seslerle sakinleşip bazı seslerle daha canlı ve hareketli bir duruma geçebilirler. Örneğin çamaşır makinası ve elektrik süpürgesi gibi makinelerinin sesleri anne karnındaki seslere benzer ve kalp atış sesi gibi ritmik olduğu için çoğu bebeği sakinleştirebilir. Yenidoğanlar ani ve yüksek seste irkilirler.
Bebeklerin dokunma duyuları da iyi gelişmiştir. Doğdukları andan itibaren sünnet gibi deriye acı veren işlemlere duyarlı oldukları ve ısı değişmelerine tepki verdikleri bulunmuştur. Yenidoğan oldukça iyi gelişmiş tat duyusu sayesinde tatlı, tuzlu ve ekşiyi ayırtedebilir. Bebeklerin önce tatlıyı tercih ettikleri, tuzlu tercihlerinin ise daha sonra geliştiği bulunmuştur. Yenidoğanın, yetişkinlerin hoş ve nahoş olarak ayırt ettikleri kokuları ayırt edebildiği, meme emen 1 haftalık bebeklerin biberonla beslenen bebeklere göre anne kokusuna daha duyarlı oldukları ve kız bebeklerin kokuları, erkek bebeklerden daha iyi tanıdıkları bulunmuştur.
Bebeklerin en zayıf duyusu görme duyusudur. Yetişkinler kadar net görme ancak 4-5 yaşlarında gerçekleşir. Görme keskinliğinin iyi olmamasına rağmen yenidoğan gözüyle yavaş hareket eden bir nesneyi izleyebilir ve 2 aylıkken de bir nesneyi gözüyle tarayarak inceleyebilir. Yaklaşık 3 aylıkken renkleri ayırt edebilir ve birbirine zıt renkler içeren karmaşık ve hareketli şekiller ile insan yüzüne bakmayı tercih eder.
Yenidoğan Bebeğin Refleksleri
Bebeğin en temel donanımları reflekslerdir. Bu reflekslerin varlığı başlangıçta yaşamı sürdürme açısından çok önemlidir ve sinir sisteminin iyi gelişmiş olduğunun bir işaretidir. Ancak bir yıl içinde bebek büyüdükçe daha üst beyin yapıları gelişir ve bu refleksler yavaş yavaş ortadan kalkarak, yerlerini istemli hareketlere bırakırlar. Bebeğin yaşamsal reflekslerinden biri emme ve bununla bağlantılı olan arama refleksidir. Bebeğin yanağına memenin ucu değdiğinde bebek başını o yöne doğru döndürerek ağzıyla memeyi arar. Meme, parmak veya herhangi bir şey ağzına verildiğinde emmeye başlar. Bebek bazen beslenmek için bazen de kendini rahatlatıp yatıştırmak için emer. Bir başka refleks de, bebeğin karnı yere değecek şekilde yatırıldığında emeklemeye benzer hareketler yapmasıdır. Ayak tabanları yere değecek şekilde dik tutulduğunda da adım atma hareketi yapar. Ancak tüm bu reflekslerin gerçek emekleme ve yürüme davranışıyla bir ilişkisi yoktur ve bir süre sonra kaybolur. Diğer önemli bir refleks de yakalama refleksidir. Bebek avucunun içine konan herhangi bir şeyi parmaklarıyla sıkıca kavrayarak tutar. Reflekslerden biri de bebeği elleyip bellerken davranışınızın sert olup olmadığı konusunda size bilgi sağlamaktadır. Eğer bebeğin çok ağır olan başını elinizle desteklemeden yatağa bırakıyor ya da onu çok sert bir şekilde kaldırıyorsanız bebek, ellerini ve ayaklarını iki yana doğru açıp tekrar karnına doğru çeker. Bu refleks ani gürültülerde de ortaya çıkar.
Bebekler Arası Farklılıklar
Bebeklerin bedensel özellikleri gibi mizaçları da farklıdır. Bebeklerin doğuştan getirdikleri özellikler, anne karnındaki yaşantıları, doğum süreci ve sonrasında yaşadıklarının tümü bebeğin yaşama uyumunu etkilemektedir. Sizin geçmiş çocukluk yaşantılarınız ve kişiliğiniz de bebeğinizin nasıl bir bebek olmasını istediğiniz üzerinde rol oynamaktadır. Eğer bebeğiniz sizin beklentilerinizi, sizin doğallıkla verdiğiniz bakım da bebeğinizin ihtiyaçlarını karşılıyorsa siz ve bebeğiniz arasındaki etkileşim daha başlangıçta iyi ve kolay olacaktır. Eğer bu ikisi birbirine uymuyorsa bebeğiniz ve siz birbirinize uyum sağlamaya çalışmalısınız. Genellikle bebeğin ilk zamanlardaki tepkileri doğum öncesi yaşantıya ve doğuma bir tepki olabilir. Yani bebeğin sinir sistemi bu değişimlerin üstesinden gelmeye çalıştığı için bebeğin davranışlarını anlamak zor olabilir. Ancak zaman içinde bebek değişecektir. Anneler ya da bakıcılar bunu göz önünde tutarak bebeğe karşı davranışlarını, bebekte zaman içinde ortaya çıkan değişmelere uyacak şekilde değiştirmelidirler. Önemli olan bebeği sakin ve huzurlu kılmaktır ve davranışlarınız buna hizmet ettiği sürece problem yoktur.
Bebekler, etraftaki seslere, açlığa ve huzursuzluğa tepkileri, ısı değişmelerine ve dokunmaya duyarlılıkları, uyku gereksinimleri, ağlamaları, yatıştırılmaları ve bakım veren kişiyle etkileşimleri açısından çok önemli farklılıklar gösterirler. Anne babanın görevi bebeğin tüm bu davranışlarının (tüm bu durumlardaki tarzının) ne olduğunu anlamaya çalışmaktır. Bebeklerin tarzı onların mizacıdır ve büyük ölçüde doğuştan getirdikleri özelliklerdir. Doğumdan sonraki ilk bir kaç hafta içinde bebekler mizaçları açısından farklılıklar gösterirler. Bir araştırmacı 5 tip bebek ayırt etmektedir:
Kucaklanamayan Bebekler: Çoğu bebek yetişkinlerle yakın ve sıcak temastan hoşlanır. Oysa kucaklanmayı sevmeyen bebekler, fiziksel olarak sınırlanmaya ve kollar arasında sıkışmaya tahammül edemezler. Hareketlidirler ve genellikle ayaklarını özgürce hareket ettirmekten hoşlanırlar. Kucaklanmaktan daha çok göz teması kurmayı tercih ederler. Kendi yerlerinde yatarken öpülmekten ve elleri ile ayaklarını oynatarak hareketler yaptırılmasından hoşlanırlar.
Mutsuz Bebekler: Uyku, uyanıklık ve açlık gibi farklı durumların birinden diğerine geçmeleri çok zordur. Bebek aslında yorgun ve huysuzdur fakat uykuya dalacak kadar rahatlayamaz. Açlıktan dolayı ağlanıp sızlanır ancak yine de emmekten hoşlanmaz. Beslenmesi genellikle yavaş ve zordur, daha yavaş kilo alır. Karnı tok ve uyanık olduğu zamanda da çok sosyal değildir. Ne kucakta tutulmaktan, ne kendisine konuşulmasından ne de karyolasına geri götürülmekten hoşlanır. Büyük olasılıkla gece sık sık uyanır. Elleriyle oynamaya başlaması ve gülümsemesi geçtir. Görünürde bir neden yokken bebeğin sürekli ağlaması sizin kendinizi yetersiz hissetmenize yol açabilir. Bu bebeklerin aldıkları bakımdan değil aslında rahim dışı yaşamdan hoşlanmadıkları düşünülür. Sabırla ona daha yakın olmaya ve sevginizi göstermeye çalışırsanız onun daha mutlu olmasını sağlarsınız. Eğer bebeği kendi tepkileriyle bırakırsanız mutsuzluğu daha da artacaktır. Bebeğinizin mutsuz bir bebek olup olmadığına karar vermeden önce onu yeterli derecede sıcak tutup tutmadığınıza, yeteri kadar beslenip beslenmediğine, yumuşak bir şeye sardığınızda rahat uyuyup uyumadığına dikkat edin. Bebeği ancak mutlu olduğu zamanlarda yeni bir yaşantıya sokun. Örneğin yeni bir gıdayı denemek gibi.
Sinirli Bebekler: Yüksek şiddette ses, ışık gibi uyaranlarda tüm bebekler irkilirler. Bazı bebekler ise daha az şiddette olanlarda bile aynı tepkiyi verirler. Bebek titrer, rengi gider ve ağlar. Bu bebeklerin tipik davranışı her türlü uyarana aşırı tepki vermeleridir. Uyarıcı, hapşırma gibi kendi bedeninden ya da ses gibi dışardan gelen bir uyarıcı olabilir. Uykuda kendi kendine irkilme veya seğirmelerde uyanabilir. Bu bebekleri alışsın diye korktukları durumlarla karşılaştırarak korkmamayı öğretemezsiniz. Sinir sistemleri aşırı hassas bebekler oldukları için bazen siz hiç bir şey yapmadığınızı düşündüğünüzde bile ağlayabilir. Bu nedenle yapılması gereken bebeğe katlanabileceği düzeyde uyarıcı sunmaktır. Bebeğin sinir sistemi olgunlaştıkça zaten daha fazla uyarılmayı karşılayabilecek hale gelecektir. Bu tür bebeklere bakarken telaşlı olmamak gerekir. Bebeğin altını açarken, bebeği taşırken ve kaldırırken acele edilmemeli ve bebeğin başı elle desteklenerek kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır. Bebeği dikkatle yumuşak bir şekilde sarar ve uyumaya bırakırsanız fiziksel uyarılmayı en aza indirmiş olursunuz.
Uykucu Bebekler: Bu bebeklerde dış dünyaya geçişi sürekli uyuyarak geciktirmeye çalışırlar. Bebek sorunsuzdur bir talepte bulunmaz; ancak, beslemek için çoğunlukla uyandırmak gerekir. Etrafında olup bitenlerle ilgilenmez. Az ağlar ve nadiren mutlu görünür. Bebeğin tepkisizliği hayal kırıklığı yaratsa da genellikle bakımı kolay bebeklerdir. Bu bebeklerin yeterli beslenebilecek kadar uyanık kalmaları sağlanmalıdır.
Uyanık Bebekler: Uykusu az olarak nitelenebilecek bir bebek günde 12 saatten daha az uyuyan bebektir. Bu bebekler genellikle yattıklarında 2 saatten fazla uyumazlar. Uyumaktan hoşlanmazlar ancak emerken uykuya dalıp bir süre sonra tekrar uyanırlar. Acıktığı için değil sadece uyanmak istediği için uyanır. Fakat her uyanışında meme verildiği için genellikle toplu bebekler olurlar. Zamanlarının daha büyük bir kısmını uyanık olarak geçirdikleri ve sürekli etrafı gözledikleri için genellikle gelişimleri daha hızlıdır. Uyanık oldukları zamanlarda ilgi bekledikleri için bakıcıyı zorlar ve daha fazla zamanını alırlar. Bu bebekleri taşıyabileceğiniz bir şeye yatırarak gittiğiniz odaya götürmek işi kolaylaştırabilir. Kucağınızda gezerek etrafı seyretmekten çok hoşlanırlar. Karyolasına bir şeyler asmak veya yere yatırıp etrafına bakabileceği şeyler koymak bu bebekleri bir süre için oyalamada işe yarayabilir.
Bebeklerin Ağlamaları
Bebeklerin ağlamalarının hep birbirinin aynı olduğu düşünülür. Oysa bebeklerin ağlamaları birbirinden farklı olduğu gibi bir bebeğin ağlama nedenleri de farklıdır. Bebekler en çok aç oldukları için ağlarlar. Ağlamaya yol açan bir diğer faktörde acı veya ağrıdır. Örneğin, gaz sancısı nedeniyle bebek ağlar ama tutup kaldırdığınızda gaz hareket ettiği için çıkar ve bebek birden susabilir. Sütü veya banyo suyu sıcak olduğunda bebekler ağlayabilir. Yine bebek, aşırı uyarılma, korku ve şokta da ağlayabilir. Örneğin, aşırı gürültü, yüksek sesle gülme, soğuk bir elle bebeği elleme, kucaklama ve keskin kokular da ağlamaya yol açabilir. Bebekler bir kez dış dünyaya alıştıktan sonra yaklaşık 2. aydan itibaren daha az ağlamaya başlarlar; fakat buna rağmen bazı bebekler diğerlerinden daha çok ağlar.
İkinci aydan itibaren bebeklerin ağlamalarına hoşnutsuzluk ve halinden şikayet etme nedeniyle ağlama da eklenir. Bu mutsuzluk ifadesidir. Daha sonra da sizi istediğini veya istemediğini göstermek için kızgınlıkla ağlayabilir. Bebeğin ağlamalarına ne zaman tepki verecekleri ne zaman vermeyecekleri konusunda anne babalar sezgilerine güvenmelidirler. Ancak bebeğin ağlamalarına yavaş tepki vermek ağlamayı çığırından çıkarabilir ve bu nedenle bazen tepkiyi ağırdan almak yerine hiç vermemek daha uygundur. Bebeklerin bir miktar ağlamaları kendilerini düzene koymaları açısından gerekmektedir.
Bebeğin ağlamasını durdurmanın en etkili yolu bebeği tutup kaldırmak ve omuzunuzun üzerinden etrafa bakmasını sağlayacak şekilde tutmaktır. Birinci yıldaki ağlamaların %85’inin bu şekilde durdurulabildiği görülmüştür. Diğer etkili teknikler de emzirme ve sallamadır. Diğer duyuları da sürekli biçimde uyarma bebeği yatıştırıp uykuya geçmeyi sağlayabilir. Örneğin ısıyı arttırmak ve bebeği sarmalamak gibi. Üçüncü aydan itibaren annenin sesi ve bebeğe bir şeyler göstermek de ağlamayı kesmede etkili olmaktadır. Dördüncü ayda ise hem görsel hem işitsel uyarılma birlikte yer aldığında bebek ağlamayı kesmektedir. Ritmik bir şekilde bebeği sallama, pozisyonunu değiştirme gibi hareketler de bebeği yatıştırabilir.
Bebeğin ağlaması genellikle emmeyle kesilir ve genellikle bebekler kendi parmaklarını emerek kendilerini rahatlatırlar. Bebekliğin ilk döneminde parmak emen bebeklerin ileri yaşlarda da parmak emen çocuklar olması beklenmez; ancak emerek sakinleşebilen bir bebeğe emzik vermek sizin işinizi de kolaylaştırıyorsa denenebilir. Altıncı aydan sonra bebekler daha az ağlamaya başlarlar. Ancak bu kez de farklı korkular geliştirebilirler. Örneğin elektrikli süpürgenin sesinden korkma gibi.Bebeğin korkularını tanıyıp bu konuda onun üstüne gitmedikçe azalacaktır. İkinci altı ayda bebekler beklenti geliştirmeye başladıkları için umdukları ya da bekledikleri olayların ya da kişilerin dışındaki her şey onları ağlatabilir. Örneğin yatağında uyanıp mırıldanırken ve alıştığı gibi anne-babasının gelip kendisiyle konuşmasını beklerken bir yabancı yatağına yaklaşırsa ağlayabilir. Yeni deneyimler de bu dönemde bebeği ağlatabilir. Örneğin ilk kez salıncağa binen bebek korkup ağlayabilir. Fakat sizin kucağınızda biner ve bu sırada kulağına fısıldayarak onunla konuşursanız tam tersine bu yaşantı hoşuna gidebilir. Henüz hareketsiz olan bir bebek, peşinizden gelemediği için, oyuncağı düştüğü ve alamadığı için, dikkatinizi çekmek için ağlayabilir. Eğer bebeğin verdiği ipuçlarına duyarlı olup ağlamasına fırsat vermeden ihtiyacını karşılarsanız bebek ağlamaya gerek duymayacaktır. Zaten bebek hareketlendikçe çaresizlikten doğan ağlamalar da azalacaktır. Birinci yılın sonunda bebeklerin daha çok anneleri yanlarındayken ağladıkları görülmektedir. Bu da ağlamanın artık iletişim amaçlı olduğunu gösterir. Yaklaşık 1 yaşındaki hareketli bir bebeği güvenliği için kısıtlamaya ya da engellemeye kalkıştığınızda ağlayacaktır. Bu nedenle bebeğin dolaştığı yerleri güvenli hale getirerek engellenmeler en aza indirilebilir.
Bebeklikte Uyku
Uyku örüntüleri hem bebek geliştikçe hem de bebekler arasında büyük farklılıklar gösterebilir. Bebek büyüdükçe uyku sayısı ve uyku süresi kısalırken gece uykusundaki kesintiler de azalır ve bebek gece daha uzun uyur. Gündüz uyanık kalma süresi de artar. Uyku, çeşitli düzeylerden oluşur. Derin uykuda bebek dış dünyadaki uyarıcılara tamamen kapalıdır. Hafif uyku ya da REM uykusu denilen aşamada zaman zaman kendi kendine emme davranışı gösterebilir, uyandırılması mümkündür ancak buna istekli olmayabilir. Uyanık ve alesta düzeyde ise bebek uyanmıştır, ellerini ağzına götürmek isterse başarabilir ve sizinle iletişime açıktır. Diğer bir düzeyde ise bebek uyanık olduğu halde mızmızlanır etrafındaki uyarıcılara dikkat etme ve hareketlerini kontrol yoktur. Sakinleşmesine yardım edilmesi bazen işe yarayabileceği gibi, bazen de kontrolsüz bir ağlama görülebilir.
Anne ve baba, bebeğin bir uyku düzeyinden diğerine nasıl geçtiğini anladıkça bebeğin hareketlerini daha fazla kestirir hale geleceklerdir. Eğer anne baba bebeğin bu ilk dilini iyi anlarlarsa onun yaşamını evin yaşamına uydurmak için yeni düzenlemelere gidebilirler. Örneğin gece daha az uyanmak için beslenmeyi daha geç bir saate alarak bebeğin gece daha uzun uyumasını ve gündüz daha uyanık kalmasını sağlayabilirler. Bebeğin gittikçe gelişen sinir sistemi de buna izin verir.
Bebeklikte Beslenme
Bebeklerin beslenme ritimleri ve gereksinimleri de önemli farklılıklar gösterir çünkü beslenme bir ihtiyaçtır. Bebek doğduğunda ve yaklaşık 3-4 hafta, her ağladığında emzirilmeli ya da beslenmelidir. Daha sonra ise bir program dahilinde emebilir veya beslenebilirler. Hemen her anne bebeğinin doymadığını onu iyi besleyemediğini düşünür ve bu konuda kaygılanır. Doğrusu etraftan gelen uyarılar da genellikle bu duyguyu pekiştirir. Oysa;
Bebek emdikten sonra daha huzurlu görünüyor mu?
Bir kaç saat aç kalabiliyor mu?
Günde bir kaç kez çişini yapıyor mu?
Alması gereken kiloyu alıyor mu? gibi soruların yanıtları size bebeğin doyup doymadığını en iyi şekilde gösterecektir. Bebek 4-5 aylık olunca katı gıdalara başlanabilir. Ayrıca bebekler bu aylardan itibaren çevreyle ilgilenmeye başladıkları ve herşeyi izlemek istedikleri için onları memede tutmak zor olabilir ve emmeye istekli görünmeyebilirler. Katı gıdalara geçildiğinde ise, bir seferde bir gıda denenmelidir. Bu, hem bebeğin damak tadı geliştirmesini sağlamak hem de neyin alerji yapıp yapmadığını ya da bebeğin neyi sevip sevmediğini anlamak açısından çok önemlidir. İlk denemelerin emmeyle çiğneme arasında yer alması için hafif sulu ya da sütlü gıdalarla başlamak uygundur. Katı besin yemek yeni bir beceri olduğu için geliştirilmesi zaman alacaktır. Her hafta yeni bir gıda denenebilir. Gündüz emerek beslenme hafifleyebileceğinden sabah ve akşam emme sırasında nispeten karanlık ve sessiz bir ortam tercih edilmelidir. İkinci 6 ayın sonunda bebeğin beslenmesi tekrar problem olmaya başlar. Çünkü bebekler iyice hareketlendikleri için hem kilo verirler, hem yemeğe ilgileri hem de iştahları azalır. Tombul bebek görünümü yok olur ama eğer ana-babalar veya bakıcılar bebeğin zayıflayacağından endişe edip ona ısrarla yemek yedirmeye çalışırlarsa yemek yemek çocuk için bir keyif olmaktan çıkıp eziyet haline gelir. Yeme konusundaki baskı çok farklı şekillerde kendini gösterebilir: Parmak emme, başını vurma, kusma, tükürme ve ağızda tutma gibi. Altıncı aydan itibaren yiyecekler eğer bebek hoşlanıyorsa onun eliyle yiyebileceği şekilde parçalanabilir ve kendi kendine yemesi, zevk alması sağlanabilir.
Bebeklerin beslenmesiyle ilgili sorunlar çoğu durumda aslında anne babanın sorunudur. Çünkü, bebek yemektedir fakat siz istediğiniz zaman, sizin istediğiniz kadar ve uygun şekilde yemiyordur. Oysa beslenme konusunda neredeyse sonsuz seçenek vardır. Süt içmeyen bir bebeğin peşinden elde biberonla dolaşıp içirmeye çalışmanın anlamı yoktur. Çünkü sütü farklı şekillerde sunabileceğiniz gibi yerine yoğurt dondurma gibi gıdalar da verebilirsiniz. Yumurta yemiyorsa yumurtadan nefret ettirmek yerine sevdiği kekten verebilirsiniz. Yemediğini düşündüğünüz bir gıdayı bir süre sonra tekrar denerseniz bir gün keyifle yediğini görürsünüz.
Yemek çocuklar için ne bir ödül ne de bir ceza olarak kullanılmamalıdır. Böyle olduğu zaman yemek yeme ana-babayla çocuk arasında bir mücadele alanı haline gelir. Bebekler yetişkinlerin bu konuya verdikleri önemin çok fazla farkındadırlar ve sizinle yarışırlar. Bir yaşına doğru bebeklerin yemeğe karşı ilgileri iyice hafifler ve kilo alma yavaşlar. Bu yüzden öğün uzatılmamalıdır. Çünkü çocuk hem öğüne uymayı öğrenemez hem de aile bu konudaki kontrolü kolay kaybedebilir. Çocuk bir sonraki öğüne kadar oyunla oyalanmalıdır. İki yaşındaki bir çocuğun dengeli beslenmesi için yiyebileceği şeyler; et, süt yumurta peynir ve taze yeşil sebze ile meyveden oluşur. Çocuk bunların çoğunu sevmediğinde ise anne kaygılanır. Bu durumda bir gıda maddesi yerine geçebilecek başka gıdalar denenebilir. Çocuğun yemediği şeyler için üzülmek yerine severek yiyebileceği yeni pişirme tarzları ve bileşimler oluşturmak için uğraşmak daha akıllıcadır. Çocuklar hızla gelişmekte ve sürekli hareket etmekte oldukları için kaloriye ihtiyaç duyarlar. Yiyeceklerin içerdikleri kalori miktarı değiştiği gibi, yemeklerin hazırlanış biçimi de onların içerdiği kalori miktarını etkiler. Örneğin kızarmış patates haşlanmış olanın 3 katı kalori içerir. Bu nedenle bazen az yiyen çocuklar aslında kendilerine yüksek kalorili yiyecekler sunulan çocuklardır.
Çocuk beslendiği ve büyüdüğü halde siz hala endişeliyseniz büyük olasılıkla çocuğun yemek yeme davranışından şikayetçisinizdir. Çocuğu sağlıklı bir şekilde beslemek ayrı bir şeydir, sosyal alışkanlık ve kurallara uygun bir şekilde beslemek farklı. Sofrada ve çatal kaşık kullanarak yemek yemeyi çocuk nasıl olsa öğrenecektir ve bu konuda çok fazla baskı uygulanmamalıdır. İsteyerek yiyiyorsa eliyle yemesine izin verilebilir.
Bir çocuk tabağındakini yemesi için zorlandığında bu miktarın onun için gerekli miktar olduğunu sanırsınız oysa kendi ihtiyacının ne olduğunu en iyi çocuk bilmektedir. Öğün zamanları da yine çocuğun ritmine göre ayarlanmalıdır. Yemek yeme, çocuk zayıf ya da gelişimi geri kaldığında bir problemdir. Gelişimi normal bir çocuk, sizin verdiğinizi yemediğinde, sizin onaylamadığınız şekilde yediğinde veya siz söylediğinizde yemediğinde bir sorun olarak ortaya çıkmamalıdır. Çocuğun beslenmesini problem haline getirmekten kaçınmak için; çocuğun açlıktan ölmeyeceğine inanın. Çocuğunuz alması gereken kiloyu alıyor ve doktoru da bunun yeterli olduğunu söylüyorsa size düşen ona yararlı yiyecekler sunmak fakat yemesi için zorlamamaktır. Zaman içinde çocuk uygun yiyecekleri seçmeyi öğrenecektir. Tüm alanlarda çocuğunuzun bağımsızlığını cesaretlendirin. Yemeğini kendi kendine yiyebileceği şekilde sunun ve yardım istemedikçe yardım etmeyin. Beslenmeyi çocuk için mümkün olduğunca aktif bir süreç haline getirin. Yemeğini zevk aldığı şekilde yemesine izin verin. Yemekleri istediği sırada ve istediği şeylerle karıştırarak yemesine izin verin ve ne zaman doyduğuna da kendinin karar vermesini sağlayın.
Bebekte Hareket Gelişimi
Bebek doğduğunda kendi bedenini kontrol edecek durumda değildir. Daha sonra tüm bebekler biraz daha erken ya da biraz daha geç olmak üzere aynı gelişim evrelerini izleyerek bedenlerini kontrol eder hale gelirler. Bebeğinizin sırayla neleri başaracağını bilmeli ve bunları takip etmelisiniz. Bebeğinizin hangi davranışları yaklaşık hangi ayda gösterdiğini ve bunun yaklaşık olarak beklenen ay olup olmadığını da izleyebilirsiniz. Ancak bebeğinizi diğer bebeklerle kıyaslamayın; çünkü her bebek kendine özgüdür.
Baş Kontrolü: Doğuşta bebeğin başı çok ağırdır ve tutamaz; fakat, 6 haftalıkken saniye kadar bir sürede başını tutabilen bir bebek 3 aylıkken baş kontrolünü hemen hemen tamamen geliştirmiştir. Yine de ani hareketlerde başını desteklemeniz gerekir. Bebeğin baş kontrolü arttıkça beden duruşu da anne karnındaki pozisyondan farklılaşır ve bebek sırt üstü elleri ayakları açık yatabilir. Karın üstü yatarken başını kaldırıp çevirebilir ve bir yöne doğru koymayı tercih edebilir. Kendini dik tutabildiği ve başını döndürebildiği için bakış açısı genişler ve etrafı izlemekten hoşlanır.
Bebekler anne karnındaki gibi kıvrık bir şekilde yatmaktan kurtulunca bedenlerini keşfederler ve onu hareket ettirmekten çok hoşlanırlar. Ayaklarını sallar ve etrafı tekmelerler, kollarını sallar ve elleriyle oynarlar. Bebekten bebeğe önemli ölçüde değişmekle birlikte bazı bebekler 9-10 haftalıktan itibaren yatakta yuvarlanabilirler ve yan yatırdığınız bebeği sırt üstü pozisyonda bulabilirsiniz. Üç aylıkken ise sırt üstü yatırdığınızda kendi kendine yan döndüğünü görebilirsiniz. 3-4 aylıkken kollarından tutup oturtmaya çalıştığınızda bedenini ve başını dik tutarak oturmaya çalışabilir ancak her tarafından desteklenmedikçe yarı oturur pozisyonda bırakılmamalıdır. 5-6 Aylık bebekler ise oturmak için sizin dengeyi sağlamanıza ihtiyaç duyarlar ve dengeleri sağlandığında kendi kendilerine dayanarak oturabilirler. 7-8 aylık olduktan sonra kendi kendilerini dengelemek için çeşitli hareketler geliştirirler ve 8-9 aylık olunca da kendi kendilerine oturma pozisyonuna geçip kendilerini dengede tutabilirler. Bebekler 4-5 aylık olup dizlerini büküp gererek ritmik bir şekilde zıplama hareketi yapmaya başladıktan sonra artık oturmak istemezler. Bazı bebekler 6 aydan sonra emeklemeye başlayabilirler ve sırt ile kalçadaki kasların kontrolü geliştikten sonra da ayakta durabilirler. Bebek hareketlenip kendi kendine oturmaya başladıktan sonra üstüne çıkarken düşebileceği hafif eşyalar ortadan kaldırılmalıdır. Sandalyede otururken kemeri bağlanmalı ve yatakta ve yerde yalnız bırakılmamalıdır. Bebek geriye doğru emeklemeye ve kendi kendine tutunarak ayağa kalkmaya başladıktan sonra yürümeye başlayacaktır.
Bebekler tüm bu davranışları ve yürümeyi kendilerine güvendiklerinde, bunun için güdülendiklerinde ve kas gelişimleri ile çeşitli kaslar arasındaki koordinasyon tam olduğunda başarırlar. Siz yürümesi için yardımcı olmaya çalışıp onu acele ettirirseniz süreci daha da yavaşlatırsınız. Bebeklerin çoğu birinci yaş günlerinde yürürken bir kısmı 2 yaşına kadar yürümeyebilir.
Bebekte Bilişsel Gelişim
Yaklaşık 2-3 aylık bebekler soyunmuş olmaktan hoşlanırlar ve el kol hareketleriyle kendi bedenlerini tanırlar. Yine bu dönemde yetişkinin bedeni, yüzü, sesi ve davranışları bebeğin en çok dikkatini verdiği ve hoşlandığı şeydir. Sizin bebeğe verdiğiniz dikkat, duygu yüklü bakışlar ve ilgiyle konuşmanız onun için en iyi oyundur.
Bebeğin ellerini kullanması ve elleriyle dünyayı keşfi 6-12. aylar arasında hızlı bir gelişme gösterir. Nesneleri sadece yakalayarak değil elde evirip çevirerek, ağzına götürerek de keşfedeceğini öğrenir. Elleriyle oyuncakları kavrar, sallar ve vurur. Bu hareketler sayesinde yakalanabilir ve yakalanamaz, yumuşak ve sert, yüzeyi düz ve pürüzlü nesneleri keşfeder. Altıncı aydan itibaren ellerini ve kollarını ayrı ayrı kullanabildiği için 8-9. ayda ellerini sallayarak “hoşçakal” işareti yapabilir. Bebek önceleri bir seferde yalnızca bir nesneye odaklaşabildiği için başka bir tane uzatınca elindekini bırakır. Daha sonra iki nesneyi iki eline alarak ve ağzına götürerek keşfetmeye çalışır. Bebeğin el göz koordinasyonu geliştiği için gördüğü nesneyi yakalar ve ağzına götürür. Bu aşamada bebeğin elini ya da oyuncağı ağzından çekmek yerine oyuncakları sürekli yıkayarak temiz tutmak daha akıllıcadır. Ellerinin kontrolü arttıkça nesneleri evirip çevirme, doldurup boşaltma, itip çekme gibi hareketler artar. Parmaklarının ayrı ayrı kontrolünü kazandığında da istediği şeyi parmağıyla işaret etmeyi başarır. Bir yaşına yaklaştığında yerdeki çok küçük şeyleri bile başparmağını ve işaret parmağını kullanarak toplayabilir. Yaklaşık 10-11. aydan itibaren istenen bir nesneyi vermek için avucunu açarak bırakabilir ya da vermemek için elinde sımsıkı tutabilir.
Yaklaşık 6 aylık bir bebek eli ya da ayağının hareketiyle başka bir hareketi sağladığını anlayabilir ve bunu sürdürmek isteyebilir. Örneğin elindeki çıngırağı sallar sesi duyar ve bir daha sallar. Ayağıyla karyolasına asılı oyuncağa vurur, sallandığını görür bir daha vurur. Yine bu aylarda daha önceleri elinden düşürdüğü oyuncağa hiç bakmayıp onu yok sayan bebek, bilişsel yetenekleri geliştiği için gözünün önünden geçip giden bir topu izleyerek nereye gittiğini görmeye çalışır. Yaklaşık 6-12. aylar arasında bebek kendi kendine oturabildiği ve hareketlendiği için başardığı becerileri tekrarlamak isteyecektir; fakat bu dönemde yalnız bırakılmamalıdır. Çünkü hem sıkılacaktır hem de güvenli değildir. Bebeği 20 dakika bile olsa dışarıda dolaştırmak, paketleri açmak, yemek pişirmek, alışveriş yapmak ve evi temizlemek gibi yaptığınız günlük işlere onu da katmak bebeğinizi çok mutlu edecektir. Bebekler neden-sonuç ilişkisini de bu dönemde keşfettikleri için vurarak, iterek ve sallayarak ses çıkarabileceği oyuncaklarla ve ev eşyalarıyla oynamaktan hoşlanırlar. Bebek oyuncakları olduğunu ve onların neler olduğunu bilecek yaşta olmadığı için tüm oyuncaklar çocuğun gözü önünde ve erişebileceği yerde olmalı ve istedikçe oynamalıdır.
Bebekler için oyun tam bir öğrenme sürecidir. Eğer çocuğunuza uygun, ilginç ve eğlenceli yaşantılar ve oyunlar yaratabilir ve bebeğinizle birlikte oynayabilirseniz bebek bundan bilişsel ve sosyal gelişim adına büyük yarar sağlayacaktır. Bebeğinizle konuşun ancak onun hareketleri sizinkinden daha yavaş olduğu için kendinizi ona uydurun ve cevap vermesi için 5sn kadar bekleyin. Bebekler 3-6. aylar arasında oyuncaklara ilgi duymaya başlarlar. Bir oyuncağı uzattığınızda alması için bir süre bekleyin; çünkü, onun oyuncağa uzanması bebek için epey zor bir iştir. Ama başarması için zaman tanıyın ve oyuncağı eline vermeyin. Bebekle oynanan oyunların bebeğin mizacına uygun olması gerekir. Örneğin 5 aylık bir bebek havaya kaldırılmaktan hoşlanıp gülerken; diğeri korkup ağlayabilir. Sinir sistemi hassas olup kolay irkilen bebeklerle fiziksel oyunlar oynamak yerine “buraya bir kuş konmuş” tarzında daha sakin oyunlar oynanmalıdır. Bebeğin oynamaktan hoşlandığı ancak iyice alıştığı için artık bir kenara bıraktığı oyuncak yerine çok farklısını ya da daha büyüğünü değil; biraz farklı olanı almak daha uygundur. Örneğin daha büyük bir oyuncak ayı yerine farklı ses çıkaran bir kedi alabilirsiniz.
Bebekte Bağlanma ve Kişiliğin Temelleri
Bebekler doğduktan çok kısa bir süre sonra yaklaşık 2. ayda nesneler yerine daha fazla insanlara yönelmeye ve onlara daha fazla dikkat etmeye, onları izlemeye dinlemeye ve kucağa alınmaktan hoşlanmaya başlarlar. Etrafındaki tüm insanlara aynı şekilde tepki verirler. Yaklaşık 3-4. aylardan sonra tanıdıkları yüzlere yabancılardan daha farklı şekilde tepki vermeye başlarlar. Aynı zamanda bebek, kendisine bakan kişiye (ya da kişilere) daha fazla olumlu tepki vermeye ve onu diğerlerine tercih etmeye başlar. Böylece o kişinin davranış ve etkileşim stillerini daha çabuk öğrenir ve onu memnun eden davranışlar sergilemeye çalışır. Bebekler kendi kendilerine hareket etmeye başladıklarında ise annenin yakınlığını aramak için daha aktif olurlar. Annenin peşinden gider, ona asılır ve kendine bakmasını sağlamaya çalışırlar. Bakıcı ya da anneden ayrı kalmak istemez ve yabancılardan korkmaya başlarlar. Seyrek olarak gördüğü akrabalara ya da sizin çok yakın arkadaşlarınızın bile kucağına gitmek istemeyebilir ve dokunmalarına izin vermeyebilir.
Bebek annenin yakınlığını ısrarla aradığında ve bu yakınlığı sürdürmek için aktif olarak çaba gösterdiğinde ve anne de buna karşılık verdiğinde anne-bebek arasındaki bağlılık kurulmuştur. Bebeklerin anneleriyle kurdukları bağlanma ilişkileri de farklılık göstermektedir. Bazı bebekler anneleri ayrılırken ağlamalarına rağmen kolay yatıştırılırlar ve anneleri döndüğünde de buna çok sevinir, gülerek anneye yaklaşırlar. Bazı bebekler ise annelerinden ayrılırken ağladıkları gibi hem zor yatıştırılırlar hem de anneleri döndüğünde anneyi görünce ağlamaya başlarlar. Hem annelerine yakın olmak için çabalar hem de bakışlarını ondan kaçırırlar. Diğer bir grup bebek ise anneyle yakın bir fiziksel temas aramaz, anneden ayrılırken ağlamaz ve ona kızgınlıkla tepki vermez. Yeniden bir araya geldiklerinde de bir memnuniyet ifadesi göstermezler. Yaklaşık 12-14 aylık bebeklerde ayrıştırılabilen bu tepkiler 18. ayda da değişmeden devam ediyorsa çok büyük olasılıkla okul öncesi yıllarda da kalıcı olur. Çocuğun hem arkadaşlarıyla hem öğretmenleriyle hem de diğer yetişkinlerle olan ilişkilerini biçimlendirir.
Bebeklerin anneleriyle ne tür bağlanmalar kurdukları annenin davranışlarından oldukça etkilenmektedir. Annenin, emzirme ya da besleme tarzı, bebeğiyle kurduğu fiziksel temas ve onu rahatlatma biçimi, bebeğin ihtiyaçlarına duyarlılığı, bebeğe duygusal yakınlığı ve yanında olduğu konusunda verdiği güven hissi gibi bazı özelliklerinin bebeklerin bağlanma stilleriyle yakından ilişkili olduğu bulunmuştur. Örneğin genellikle bebeğiyle yakın, sıcak, duyarlı ve tutarlı bir ilişki içinde olan annelerin bebeklerinin, annesine güvenen, diğerlerine göre daha az ağlayan, akranlarıyla kolay ilişkiye giren bebekler olduğu görülmektedir. Annenin davranışının tutarsız olduğu; yani annenin bazen sıcak ve yakın bazen de duyarsız ve aldırmaz davrandığı durumlarda bebeklerin, anneyle olan ilişkilerinde genellikle kaygılı, öfkeli, sürekli anneye asılan ve şikayetçi tarzda ağlayan bebekler olduğu saptanmıştır.
Burada özellikle vurgulanması önemli olan nokta, bağlanma ve bağımlılık arasındaki farktır. Bebeğin anneye, babaya ya da bakıcıya bağlanması, bebeğin gelecekte bağımlı bir kişi olmasından tamamen farklıdır. Bağlanma, hareketlenip bilmediği dünyayı keşfe çıkan bir bebek için güvenli bir yer edinme gereksinimidir. Eğer siz bebeğinizin size yakın olmak için verdiği sinyallere duyarsız kalırsanız bebek size daha fazla asılacak ve aranızda kısır bir döngü başlayacaktır. Oysa size bağlanır ve sizi güvenli bir yer olarak elde ederse dış dünyaya daha kolay açılıp araştıracak ve daha sağlıklı bir bağımsızlaşma gösterecektir. Çocuğunuzun size bağımlı olması ise siz olmadan bir şey yapamayacak duruma gelmesidir. Eğer siz ortalığı kirletecek, size iş çıkaracak ya da daha fazla zaman ayırmanıza neden olacak düşüncesiyle çocuğun kendi kendine becerebileceklerini onun yerine yaparsanız, örneğin yedirme, giydirme ve el yıkama gibi, o zaman bebeği bağımlı hale getirirsiniz.
Bebeklikten Çıkış (1,5 – 2,5 yaşlar)
Bebeklikten kurtulmanın ilk yılları genellikle ana baba için zor yıllardır. Bağımsızlık mücadelesinin öne çıktığı bu yıllar anne babayı disiplin problemiyle yüz yüze getirir. Bir iki yaşlarındaki bir çocuğun yapmak istediklerine izin verilmelidir. Ancak yapmak istediklerinin kötü sonuçlarına karşı da korunmalıdır.
Çocuğu korumak adına alınan önlemlerin konulan kuralların onu aptal yerine koymamasına özellikle dikkat edin. Üstesinden gelebileceği deneyimleri yaşamasına izin verin. Bu yaşlardaki çocukların bellekleri zayıf olduğu için yaşadıklarından belleklerinde iz bırakıncaya kadar ders almazlar. Ayrıca çocuk, geçmişi hatırlayamadığı için geçmişte yaşadıklarıyla bugünkü durum arasında bir seçim yapması gerektiğinde yapamaz ve böyle bir durumda sık sık karar değiştirir. Eğer iki seçenek de önündeyse seçim yapabilir. İleriyi düşünemediği için de çok fazla bekleyemez, istediği “şimdi” olmalıdır. Nasıl ineceğini düşünmeden merdivene çıkar ve inemediği için orada kalır.
Ayrı bir birey olmaya çalışırken ona bebek gibi davranırsanız sizle mücadele edecektir. Eğer bir çocuk gibi görüp disiplin altına almaya çalışırsanız da aranızdaki sevgi zedelenecektir. En iyisi disiplini bir oyun haline getirmektir. Yürümeye başlayan çocuğun dünyası da hızla genişlediği için bağımsızlık önem kazanır ve bağımlı olma ile bağımsız olma arasında gider gelir. Tehlike yaratan durumlarda ya da ısırma, vurma ve tırnaklama gibi davranışlar karşısında sakin olup fiziksel ceza vermeden çocuğa kendi kendisini nasıl kontrol edeceğini öğretmek gerekir. Örneğin bir alışveriş gününde bir şeyi bahane ederek öfke nöbetine giren, ağlayıp tepinen çocuğa vurmanın ya da onu azarlamanın bir yararı yoktur. Çocuk fazla uyarıcıyla yüklenmiştir ve üstelik de sizin ilginiz üzerinde değildir. Böyle bir durumda çocuğu kenara çekip sakinleşmesini sağlamaya çalışın ve sakinleşinceye kadar bir yere kımıldamayacağınızı söyleyin eğer durum uygunsa sizin çocuğunuz değilmiş gibi davranın. Sakinleşince de “Bak böyle davranınca kendini çok kötü hissettin değil mi?” diyerek kendine olanları anlamasını sağlayın. Kendini kontrol etmeyi öğrenene kadar onunla bir daha bir yere gitmeyeceğinizi anlatmaya çalışın ve dediğinizi yapın.
Bu dönemde ebeveynin her ricası çocukta bir ikilem yaratır. Kazanacak mıyım kaybedecek miyim. Hem anne babasını sever hem de kendini ortaya koymak ister. Çocuğun her türlü kontrole direndiği böyle bir dönemde tuvalet eğitimine başlanmamalıdır. Yaşıtlarını taklit çok fazladır ve en iyi arkadaş grubu bir-iki kişilik gruptur. Arkadaşlar arasındaki saldırganlıklar daha çok kontrolün kaybedildiği durumlarda ortaya çıkar ve gerçek saldırganlık değildir. Bu yaş grubundakiler için ayrılıklar da çok üzücüdür; ancak bebeğin tepkisi ne olursa olsun ayrılıklar önceden çocuğa bildirilmelidir. Bu hem ayrılık anını kolaylaştırır hem de bebeğin gelecekte insanlara güven duymasını sağlar. Bebeğiniz daha fazla çocuk oldukça daha fazla sözel tepki verecek ve daha makul hale gelecektir.
Yararlanılan Kaynaklar:
Bukatko, D.; Daehler, M. (1992). Child Development. Boston: Houghton Mifflin Com.
Karen, R. (1994). Becoming Attached. New York: Warner Books
Leach, P. (1991).Your Baby and Child, New York: Alfred A. Knopf.
Rosenblith, J.F. (1992). In the Beginning. Sage Pub.