Şansa güvenmeyin
Birçoğumuz için eğitim yıllarında başlayan “başarmak” arzusu, iş yaşamında da peşimizi bırakmaz. Gerek okul çağlarında, gerek iş yaşamında, gerekse hayatta başarılı olmak hepimizin öncelikli amacı.
Herkesin hayattan beklentisi farklı olabilir. Bulunduğu ortam, arkadaş çevresi veya kişiliği de… Önemli olan tüm bu farklılıklar içinde kendimize ait bir dünya kurabilmek ve bu dünyada başarılı olabilmektir.
Başarı da şansın payına güvenmemek gerek. Şans herkes için vardır. Ama başarmak isteyenler kendi şanslarını kendileri yaratır.
Dr. Haluk Alan, eğitimde başarmanın yollarını araştırırken, duyduklarını, gördüklerini, okuduklarını ve yaşadıklarını başkalarına da yol göstersin diye bir kitap hazırlamış. Yakında “Zirveye Doğru” ismiyle piyasaya çıkacak kitabın ilk bölümünde yer alan eğitimde başarı konusunu sizler için derledi.
Yeni dizimiz üniversite sınavlarına hazırlanan gençlerin ve okul çağında çocukları olan ailelerin kütüphanelerinde kesip saklayabilecekleri bir nitelik taşıyor.
Ayakları yere basan
hedefler seçin..
Okul hayatında başarısız olmak dünyanızı karartmasın. Başarı, okul yıllarıyla sınırlı değil. Einstein’ın bile başarısız okul deneyimleri olduğunu unutmayın. Ve tabi okul dışı başarılarını da…
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, bu çalışma masa başında boşa geçirilen zaman değil, verimliliğin gerekleri üzerine kuruludur. Ne yazık ki, ülkemizde ve dünyada en yoğun eğitim öğretim programlarını bitirmiş kişilerin bile bu işin bilincine vakti geçince ulaşabilmiş olmaları bizleri böyle bir çalışma yapmaya sevk etti. Bu itibarla yerli yabancı çeşitli kitap, dergi, broşür, gazete, TV programı gibi eğitim araçlarından yararlanarak hazırlanan bu çalışma sınavlara hazırlanan öğrencilerin yanı sıra, okuduğunu, dinlediğini anlamak, bunu gerektiği yer ve zamanda kullanmak isteyen, kısacası başarılı olmak isteyen herkese yöneliktir. Genel anlamda bir öneriler paketi olan bu çalışmanın yaşanan hayata uyarlanabilmesi kişinin iradesini kullanabilirliği ölçüsünde mümkündür.
İradesini olumlu yönde kullanan, geleceğini düşünen, hayatında belli bir amacı olan ve bunun için kullanacağı araçları iyi tayin eden bir kişi bu programı harfiyen uygulayabilir. Netice itibariyle de bu hedefine ulaşmış olur.
Kimi zaman çeşitli gazete ve dergilerde günlük hayattan örneklerle, değişik alanlarda başarılı olmuş mutlu insanların “nasıl başardılar?” temasıyla işlenmiş hayat hikayeleri yer alır. Bir çoğumuz bunları okur ve derin bir iç geçiririz. Ben bu yolu denemek istemedim. Ancak o kişilerin yaptıkları iyi şeyleri “uygulanabilirliği” ölçüsünde aktarmaya çalıştım. Şüphesiz herkesin ortamı, zeka yapısı ve kendisi dışındaki çevresel faktörleri eş değildir.
Tesadüflere kanmayın
Şu bir gerçek ki, hiçbir başarının temelinde şans yatmaz. Başarıyı tesadüflerle arayanlar büyük bir yanılgı içine düşmüşler demektir. Başarı mücadeleyi, mücadele de özveriyi gerektirir. İnsanlar bir yerlere gelirken mutlaka arkalarına bakmalıdırlar. Baktıklarında da bir şeylere tanık olmalıdırlar. Hedefe ulaşırken arkalarında bıraktıkları izler onların iftihar nedenleri olmalıdır. Çoğu zaman insanlar hayatta karşılaştıkları birtakım zorluklar karşısında yeterince mücadele etmeden pes etmektedirler. Bu yapılabilecek en büyük hatadır. Şöyle bir çevrenize bakarsanız, hayatta başarılı olmuş, takdir görmüş kişilerin tamamının mücadele insanı olduklarını görürsünüz. Çözüm bekleyen sorunlar karşısında onları dev aynasında görüp pes edeyim demeyin. Sizinkinden daha büyük sorunlarla karşılaşmış ama inançla sorunun üstüne gidip çözüme ulaştırmış insanlar olduğunu unutmayın. Zorlukla mücadele etme zevkini tatmayan insanlar pişmemiş aşa benzerler. O nedenle sorunların ve zorlukların kıymetini bilin. Yoksa mücadele edemezsiniz. İşte bu yazı diziyle okurlarımıza bu bilinci vermeyi amaçladık. Zafere ulaşmayı ve bunu belli bir bilincin ışığı altında gerçekleştirmeyi hedefledik. Eğer buna varım diyorsanız, işte önerilerimiz:
Amaç belirleyin!
Evet, bu belki de başarının ve dolayısıyla önerilerimizin can damarıdır. Hayatta belli ve başarabileceğimiz bir amacınız olmalıdır. Ancak amaç belirlenirken kesinlikle abartılı olunmamalıdır. Yapılabilir, üstesinden gelinebilir bir amaç olmalıdır. Her zaman kendinizin üstündekileri değil, biraz da sizden geride olanları gözleyin. Konumunuzun o kadar da kötü olmadığına inanarak yaşantınıza yön verin. Siz sadece “kendiniz” olarak bir hedef belirleyin. Kişilerin hedeflerinden, amaçlarından kopya çekmeyin. Çünkü siz onlarla muhtemelen aynı şartlara sahip değilsinizdir. Bu durumda mutluluğa ulaşmanız için seçtiğiniz hedef mutsuzluk kaynağı olabilir. Kaş yapayım derken göz çıkartmayın. Bu bağlamak denilebilir ki, hedef belirlenirken en büyük zaman dilimi bu kısma ayrılmalı aceleci olunmamalı şartlar göz önüne alınarak akıllı ve mantıklı bir hedef seçilmelidir.
Sakin bir kafayla düşündüğünüzde neyi yapıp neyi yapamayacağınızı en iyi kendiniz bilirsiniz. Yeteneklerinizi düşünün, gerekirse bir rehberlik ve psikolojik danışmanlık hizmeti alın. Ama mutlaka abartılmamış ve ayakları yere basan bir hedef seçin.
Sosyal hayatın önemi
Yeri gelmişken bu yazı dizisini hazırlamaktaki amacımızdan da kısaca bahsetmek isterim. Yazı dizimiz, sadece lise veya yüksekokul sıralarında ders çalışmaya yönelik bazı öğütleri sunmakla sınırlı değildir. Söz konusu çerçevenin dışında sizleri sosyal hayata hazırlamak da var. Doğaldır ki okulda okuyan bir kişi elbette başarıları nispetinde bu hayatın merdivenlerini tırmanacaktır. Ne var ki uğraşılar bu noktada son bulmamakta her yeni adım biraz daha dikkat ve çalışmayı gerektirmektedir. Okulda başarısız olunduğunda hayat bitmiş demek değildir. Einstein’ın başarısız okul deneyimi hep örnek olarak verilir. Ve tabi ki okul dışı başarıları da… Amaç hayatta başarılı olmaktır.
Zaman insanoğlunun elindeki en önemli ve değerli hazinedir. Bu değerli varlığı çok iyi kullanmamız gerekir. Üstelik telafisi de mümkün değildir. Boş geçen her bir zaman dilimi bilin ki geri getirilemeyecek büyük bir kayıp demektir. Zamanı verimli kullanabilmek, düzenli ve programlı bir yaşantıyla mümkündür. Zaten başarılı ve mutlu olmanın temelinde de bu yatmıyor mu?
Adet yerini bulsun diye
Hayatta hiçbir şeyi adet yerini bulsun kabilinden yapmayın. Düşünün bir kez, siz o her ne iş ise, ona zaten belli bir zaman ayırıyorsunuz. İsteseniz de istemeseniz de aklınızı o şey ile meşgul ediyorsunuz. Belki de icraat aşamasında yoruluyorsunuz. Tüm bu efor ortada herhangi bir amaç olmadığında boşa gidiyor demektir. Balı kaşık kaşık yemek varken niçin keçiboynuzuyla uğraşıyorsunuz? Madem aklınızı yoruyorsunuz, o iş için zaman ayırıyorsunuz öyleyse işe yarar bir şeyler üretin. Bu benimdir, deyin. “Bu benim eserim. Bunlar benim uğraşılarımın, mücadelemin ürünü.” Bunun huzur ve gururunu yaşayın. Boş değil, dolu dolu geçen size huzur veren zamanlara imza atın. Bunu yapın ki geçen zamana hayıflanmayasınız. Bu o kadar da uzak değil, sizin elinizde. Yapacağınız tek şey, amacınızı belirlemek ve belli bir program çerçevesinde buna ulaşmaktır.
Kararsızlık mücadeleden kaçmak demektir
Hedef belirlerken bir ana amacınız, bir de ona ulaşmada kullanacağınız ara amaçlar olmalıdır. Ana amaçla anlatılmak istenen genel anlamda olup, ne ya da nelere sahip olmak istediğinize bağlıdır. Örneğin tıp fakültesini bitirip yaşamınızı doktor olarak kazanmak ana amacınız olabilir. Ana amacınız buysa ara amaçlarınız okulu başarıyla bitirmek, iyi bir hazırlık dönemi geçirmek, üniversite tercihleriniz arasında tıp fakültelerine öncelik vermek, fen ve biyoloji ağırlıklı öğrenim görmek ve bunlarda başarılı olmak gibi unsurlardır.
Hobi hedeflere gelince…
Kişi doktordur, fakat Alaattin Yavaşça gibi çok başarılı Türk Sanat Musikisi sanatçısı olabilir. Veya Prof. Dr. Deniz Gökçe gibi uzmanı olduğu ekonomi dışında tıpkı yine bir uzman gibi spor yazıları yazabilir. Tüm bunlar ne bir amaç ne de amaca ulaşmada gerekli ara amaçlardır. Bu ikisinden çok farklı ancak ana amaç gibi kişinin vitrinini süsleyen ulaşılmış arzular, yani hobi hedeflerdir.
Ara amaçların sürekliliği kısadır. Günlük, haftalık, aylık ve en fazla birkaç yıllık programa dahil edilebilirler. Öncelik sırası önemlidir. Ana amaca ulaşmada size en çok yardımı dokunacak ara amaçtan başlayıp aza doğru numaralandırırsanız herhangi bir karışıklığa sebebiyet vermemiş olursunuz.
Hedefle inanç arasında sıkı bir bağlantı söz konusudur. İnsan gerçekten inandığı hedefe ulaşır. Ayakları yere basan hedeften söz etmemizin bir nedeni de hedefle inanç arasında baki olan bu sıkı ilişkidir.
Olgunlaştıkça bilgi ve görgüsü arttıkça düşünce bütünlüğü ve gelecek planlarında da aynı yönde değişimler söz konusu olabilir. Bu değişimler kararsızlık ifadesi değildir. Karasızlık mücadeleden kaçmakla eşdeğerdir. Hedefiniz yoksa ortada bir belirsizlik vardır ve zaten bu durumda da herhangi bir şey için karar veremezsiniz. Oysa bizim sözünü ettiğimiz değişim, olgunlaşmanın bir neticesidir. Şimdi ana amacınızı büyükçe bir yazıyla çalışma odanıza asın, bilin ki bu yazıyı her gördüğünüzde beyninizde birtakım uyarılar oluşacak ve bu durum zamanla sizi çalışmaya sevk eden önemli bir unsur haline gelecektir. Ara amaçlarda, yani gündelik çalışmalarda da buna benzer bir uygulama yapabilirsiniz. Örneğin masanızın üstünde çalışmayı teşvik eden ve ileri paketlerde size sunacağımız bazı uyarıları küçük kartonlara yazıp koyun. Bu durum zaman zaman içine düşeceğiniz dalgınlıkları önleyecek, hedefinize ulaşırken dikkatinizi belli bir noktada toplamanıza yardımcı olacaktır.
Başarıya Giden Yol
Programlı çalışın verimli öğrenin
Anlamakta güçlük çektiğiniz konu ya da dersleri sabahın erken saatlerine kaydırın. Çalışmaya ne kadar zaman ayıracağınızı tespit edin. Bunu yaparken dersin önemi, anlaşılırlığı ve ağırlığını göz önünde bulundurun
Seyfi adında çok sevdiğim bir arkadaşım vardı, zekiydi ve başarılıydı. Ama aslında çok daha başarılı olabilecek zeka kapasitesine sahipti. Seyfi’ nin gözlemleyebildiğimiz bir hatası vardı. Program yapamamak…
Gerçekten Seyfi’ yi çoğu zaman defterlerinin kitaplarının başında bir kağıt kalemle düşünür görürdüm. “Ne o hayrola?” diye sorduğumda “Program yapmaya çalışıyorum” derdi. Onun bu çalışma planı çıkartması saatler alırdı.
Büyük bir ihtimal sizlerde bu kadar olmasa bile zaman zaman benzer bir şekilde düşünmüşsünüzdür. Kendinize “Acaba şimdi ne yapabilirim?” sorusunu sorduğunuz olmuştur. Bu soruyu sormak doğaldır ancak bu soruya takılı kalmak hatadır.
Kararsızlığa dikkat
Çünkü yaptığınız çalışma planı siz böyle bir soru sorduğunuzda bu soruya hemen cevap verecek kapasitede olmalıdır. Çevrenize göz attığınızda hemen fark edeceksiniz; başarılı insanlar belli bir plan ve program dahilinde çalışan disiplinli insanlardır. Bunun aksini düşünmek mümkün değildir.
Hiçbir durum karşısında kararsız kalmayın verilen en kötü karar bile kararsızlıktan daha iyidir. Bu gerçek, “Şimdi ne yapabilirim?” sorusunu sorduğunuzda sizleri aydınlatan bir ışık olmalıdır. Kararsızlık ve ne yapacağını bilememe insanları korkuya, endişeye ve başarısızlığa iter. Şüphesiz hayatımızın her anı güzellikler ve iyiliklerle dolu değildir. Mutlak sorunlarımız ve tabi ki sorumluluklarımız vardır.
Ancak hiçbir şey sonunda bize kazanım sunmayan endişelerle dolu dünyada yok olup gitmemize değmez. Mutlaka her zorluğun bir çıkışı her karanlığın bir aydınlığı vardır. Geleceğe yönelik tamamen muhtemel kötülük ve olumsuzlukları düşünmek, bugünümüzü kendi isteğimizle yok etmemiz akıllı bir davranış değildir.
Endişeye kapılmayın
Endişelenmenin yersizliğini kanıtlamak için en emin yol sizi korkutan endişeye sevk eden nedenleri ortaya koyup, bunlar üzerinde objektif değerlendirmeler yapmaktır. Sonuçta endişe kaynağı olan birçok nedenin boş bir vesveseden ibaret olduğunu fark edersiniz.
Endişe içinde olmak insanın doğru düşünme ve sağlıklı karar verme yeteneğini köreltir. Endişeden kurtulmada inancın hissedilir bir yeri vardır.
Belli bir iradi güç gösterebilen kişi artık programını yapabilir. Çünkü hedefi bellidir. İkinci adım belli program çerçevesinde bu hedefe ulaşmak olmalıdır.
Birçok kişiye program yapmak büyük zaman kaybıymış gibi gelebilir. Program yapma bahanesiyle oyalanmanın dışında bu kesinlikle yanlış bir düşüncedir. Programsız çalışma verimsiz olur, verimsiz çalışmanın sonu da başarısızlıktır. Bu durum beraberinde mutsuzluğu ve organik psikolojik rahatsızlıkları getirir.
Planlanmış programlanmış hayatta dirlik ve düzen vardır, başarı vardır, mutluluk vardır. Etkili ve verimli öğrenmenin temelinde de bu yüzden planlı programlı çalışma yatar.
“Beş N” kuralı diye anılan, neyi, nerede, ne zaman, nasıl, niçin yapacağını bilen bir insanın başarılı olması kadar doğal hiçbir şey yoktur. Bu da ancak gerçekçi bir programla mümkündür.
Program yapın
Program yapmak kimileri için gayet basit bir iş gibi görülebilir. Oysa ben program yapmanın bir sanat olduğuna inanırım. Gerçekten programı yapmak, yapılan programı uygulanabilir kılmak hiç de yabana atılacak beceri değildir. Nitekim bir program uygulanabilirliği ölçüsünde değerlidir.
Herhangi bir dersi çalışmak için oturduğunda sadece 15-20 dakikayla yetinen sonra sıkılıp çalışmayı terk eden birinin saatlerle ifade edilen bir programı uygulaması mümkün değildir. Aksine kendini motive etmiş, inançlı kendine güvenen amacına ulaşmak için attığı ufacık adımların kıymetini bilen gerçek bir mücadele adamı için böylesi bir program yaşanan gerçeğin ta kendisidir.
İşin aslına bakarsanız, programlı çalışma fazla bir efor gerektirmeyen çalışmadır. Plansız programsız saatlerce çalışmaya karşılık neyi, nasıl ve niçin çalışacağını bilen bir kişi öncekinin çok daha azına, daha verimli çalışmalar yapabilir. Planlı çalışma daha kısa zamanda daha verimli çalışmayı ifade eder. Bu başarının iki kelimelik açılımıdır.
Ders çalışma planı yaparken belli bazı özellikleri göz mönünde bulundurmalıyız. Birinci nokta, anlamakta güçlük çektiğiniz konu ya da dersleri daha iyi anlamaya yönelik saatler olarak bilinen sabahın erken saatlerine kaydırmak… İkinci öncelikli nokta; çalışmaya ne kadar zaman ayıracağınızdır. Bunda da yine dersin önemi anlaşılırlığı ve ağırlığı göz önünde bulundurulmalıdır. Üçüncü nokta; dersin nasıl çalışılacağıdır. Yazarak, özet çıkararak, okuyarak tekrar ederek, soru çözerek, anlamaya yönelik çalışma, göz gezdirme vs… Tekrar çalışma ve göz gezdirme diğerlerine göre daha az zaman isteyecektir. Ya da aynı zaman diliminde daha fazla yer çalışılmasına fırsat verecektir. Ancak yazarak, özet çıkararak ya da anlamaya yönelik çalışma yöntemleri uzun zaman gerektiren çalışma şekilleridir.
50 dakika ders 10 dakika mola
Şimdi de plan-program nedir ve nasıl yapılır onu öğrenelim…
Programlar günlük, haftalık, aylık, yıllık olarak düzenlenmelidir. (Ajandanız yoksa hemen şimdi bir ajanda alıp programınızı ajanda üzerinde yapınız.)
Öncelikle günlük programınızı yapın. Yapılacak programın daha sağlıklı ve uygulanabilir olması için kendinizi bir hafta kadar gözlemleyerek çalışmaya ayırabilecek boş ya da daha iyi değerlendirilebilecek yarı boş vaktinizi tespit edin. Günlük çalışma, genel programın ilk adımıdır. Günlük yapacağınız işleri, sabah kalkış saatinizden başlamak üzere kahvaltı, okula geliş-gidiş, akşam programı ve yatış olmak üzere bir gündeki aktivitelerinizin hemen hepsini not etmelisiniz.
Ayrıca günün hangi saatinde daha verimlisiniz. (Ki bu genelde sabah saatleridir) Bunu mutlaka belirleyin. Çünkü en zor dersler ve anlaşılması, çözülmesi zor problemler o saatlerde programlanırsa daha verimli ve başarılı olunur.
Günlük programda ölü saatlerin değerlendirilmesine, dinlenmeye ve genel anlamda kendinize de vakit ayırmış olmalısınız. Günlük programınızda neyi, ne zaman, nasıl yapacağınız açıkça ve net bir şekilde görülmelidir. Kendinizi gözlemlerken dikkat edeceğiniz nokta her zamanki gibi doğal olmanızdır. Doğru ve objektif bir plan için bu şarttır.
Öncelikleri belirleyin
Her programda olduğu gibi günlük programda da yapacağınız işlerden öncelik arz edenler olabilir. O vakit yaptığınız programı tekrar gözden geçirip öncelikle o işin üzerine giderek bitirmeniz gerekmektedir. Örneğin o gün matematik dersinde işlenen ikinci dereceden iki bilinmeyenli denklemler konusunu hemen okuyup pekiştirmek istiyorsunuz. Bu takdirde tarih, coğrafya, edebiyat gibi diğer derslere öncelik vermeniz anlamsız olur. Bu önceliği kendi konumuza göre sizler belirleyeceksiniz. Sözkonusu sistem, sınav dönemlerinin öncesinde ve çalışma isteğinize göre değişiklikler gösterebilir.
Her şeyin ötesinde şunu kesinlikle aklınızdan çıkartmayın. Ders başında geçirdiğiniz süre değil, ders çalıştığınız zaman zarfında ondan elde ettiğiniz verim önemlidir. Amacınız verimli ders çalışma olmalıdır. On saat ders çalışıyor gözükmekle, bir saat hakkıyla ders çalışmak arasında dağlar kadar verimlilik farkı vardır. Bunlardan birincisi insanı bıkkınlığa, motivasyon eksikliğine ve sonuçta da dersten soğumaya ve başarısızlığa iterken, diğeri dersi cezbedici görünüme sokar. Bunlardan sonraki çalışmalar için teşvik unsuru olur.h
Ders çalışma programınızı hazırlarken “5’e 1 yöntemi” olarak adlandırılan sisteme uymanız, yapacağınız en akıllıca davranış olacaktır. Bu sistem kabaca 50 dakika ders, 10 dakika mola şeklinde ifade edilebilir. 50 dakikalık çalışmanın ilk 40 dakikalık bölümünü ders çalışmaya (Bu sistemle çalışmanın ilk günlerinde eğer 40 dakikalık sürede henüz yeni konsantre olmuş ve çalışma ortamından ayrılmak istemiyorsanız süreyi kendinize göre ayarlayabilirsiniz. Ancak zamanla sisteme uyarsanız (sistem size değil) daha iyi olur. On dakikalık kısmını da tekrara ayırmalısınız. Tekrarın belli bir uygulama şekli vardır. On dakikanın ilk beş dakikasında sessiz tekrar, ikinci beş dakikasındaysa kitabı kapatıp sesli tekrar yapılmalıdır.
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, ders çalışma ve dinlemede derse adaptasyondan 35-40 dakika sonra konsantrasyon bozulmaları ve dikkat uçuşmaları başlamaktadır. Bu durum zaman içerisinde konsantrasyonu tamamen bozacak, dersi anlamak zorlaşacak ve sonuç itibarıyla de verimsiz bir ders çalışılmış (!) olacaktır.
5’e 1 kuralını kesinlikle yabana atmayın. Önemsememezlik gibi bir hataya düşmeyin. Çünkü önemi ve geçerliliği olan bir kuraldır. Başarı bu kuralın iyice uygulanmasında yatar. Tekrarlarınızı mutlaka yapın. Öğrenmede tekrar çok önemlidir. Zamanında derslerine çok iyi çalışıp yeterli tekrar yapamadıklarından daima performanslarının altında not alan arkadaşlarım olmuştur. Bunların durumuna düşmeniz istemem. Düzenli yapılan her tekrar insanın kendine olan güvenini de artırır. Kendine güvenen ben bu işi yaparım diyen ve yeterince de çalışmış bir kişinin başarılı olmasından daha doğal ne olabilir?
Başarıya Giden Yol
Unutkanlığınızı tekrarla yenin
Yapılan araştırmalar öğrenmeyi müteakiben ilk gün içerisinde ayrıntılar başta olmak üzere öğrenilenlerin yaklaşık dörtte üçünün unutulmakta olduğunu göstermektedir. Sadece bu sonuç bile tekrarın ne kadar önemli olduğunu anlatmaya yetmektedir
Aklınıza “Unutkanlığın önüne nasıl geçebiliriz?” diye bir soru gelebilir. Sonraki bölümlerde ayrıntılı olarak anlatılacak ama çok kısa bir ifadeyle verilebilecek yanıt, düzenli tekrarlar olacaktır.
Henüz ders çalışmanız bitmeden kırk dakikalık çalışmanın ardından iki kez çok hızlı tekrarla (beş dakika sessiz, beş dakika sesli) başlanan bu sistemde ikinci önemli tekrar yaklaşık bir gün sonra yine kısa süreli tekrarla devam eder. Bu ikinci tekrar henüz unutmanın başlamamış olması nedeniyle kısa sürede, yaklaşık beş dakikada tamamlanır. Unutmanın önüne geçilmesindeki en önemli aşamalardan biri budur. Ne yazık ki ikinci tekrara gerektiği önem çoğu kez verilmemektedir.
Dolayısıyla öğrendiklerimizden bazı dikkat çekici noktalar aklımızda kalmakta, ayrıntıların yüzde 75’i unutulmaktadır. Oysa ikinci tekrar bunun önüne geçmekte, ana tema yanında konunun anlaşılmasına ve bellekte yer etmesine yardımcı olacak ayrıntıları da uzun süreli hafızaya yüklemektedir.
Bundan sonraki aşama haftalık programda yer alması gereken haftalık tekrardır. Sözü edilen sistemle çalışma yapılırsa sonraki tekrarlar pek o kadar fazla zaman almayacaktır.
Bir hafta sonraki tekrarda unutma olmadığı için en fazla 5-10 dakika sürer. Üstelik bir de özet çıkarmalı ders çalışma yapılmışsa bu tekrar daha kolay olur. En son ki tekrar, dördüncü tekrar olup, ders çalışıldıktan yaklaşık bir ay sonra yapılır.
Konunun adını yazın
Bu son tekrar da yine beş dakika sürmelidir. Aylık tekrar programınızda daha önceden belirtilmiş olmalıdır. Tahmin edebiliyorum aklınız karıştı. Ne zaman neyi tekrar edeceğinizi doğru bir şekilde nasıl yapacaksınız?
Aslında çok basit. Ders çalıştığınız günden bir hafta ve bir ay sonrasına tekabül eden günlere ajandanıza bir not düşerseniz bu işi kısa yoldan halletmiş olursunuz.
Sakın işlediğiniz ve tekrar etmeniz gereken konunun adını yazmayı unutmayın Bir ay sonraki tekrarla kazandığınız ve pekiştirdiğiniz bilgiler artık sizindir. İstediğiniz an çağırabilirsiniz.
Buraya kadar anlattıklarımızla 5’e 1 kuralının beşlik bölümünü bitirmiş olduk. Birlik bölüm on dakikalık zaman dilimine tekabül etmekte olup, çalışmanın mükafatı niteliğindeki olayı içermektedir. Ancak bu on dakikalık arayı değerlendirirken dikkat etmemiz gereken bazı noktalar olacak.
Bunlardan en önemlisi ve ilki, televizyonu bir dinlenme ya da değerlendirme aracı olarak görmemenizdir. Molada televizyon seyretmeye kalkarsanız genelde mola süresini aşarsınız. Dolayısıyla programda aksama olur.
Ayrıca mola sonrası çalışılması icabeden derse motivasyonda zorluk çekilebilir. Her ne kadar gözünüz derste olsa da aklınız az önce izlediğiniz filmde kalabilir. Tam motive olmadan yapılan çalışma verimsiz olur. Verimsiz çalışma ise faydasızdır. Mola süresi içinde yapılan hatalardan biri de o sürenin tamamen boşa geçirilmesidir. Bu kişiyi tembelliğe iter.
Öyleyse ne yapılmalıdır?
Ortamdan uzaklaşın
Öncelikle ders çalışma ortamından bir an için uzaklaşmalısınız. Örneğin bir başka odaya geçebilirsiniz. Stresten uzaklaşma metotlarına çalışabilirsiniz. (Bu konuda Türkçe baskılı çeşitli kitaplar var, bunlardan yararlanabilirsiniz.) Temiz havaya çıkabilirsiniz. (Balkon gibi)
Kültür fizik hareketleri yapabilirsiniz. Bir şiir ya da kısa bir deneme okuyabilirsiniz. Karikatür çizebilir ya da yarım kalmış resminize devam edebilirsiniz. Kısacası boş kalmamak koşuluyla kendinizi dinlendirmelisiniz. Hiç mi hobiniz yok, kendinizde bir şeyler keşfedebilirsiniz. Önemli olan bilgilerle doldurduğunuz belleğinize yeni bilgiler için yer açmak olmalıdır. Düzensiz olarak on kutuyu zor alan bir dolap, düzenli yerleştirildiği takdirde elli kutuyu da alabilir. İşte 5’e 1’in amacı da bu!
Bazı aşırı çalışan (çalışkan değil) tipler vardır. Bu on dakikalık süreyi yersiz bulurlar. Onlar için bu süre boşa geçirilen bir süredir. Bir bilseler bu düşüncelerinin yanlış olduğunu o zaman çalışan değil, çalışkan yazacağım. Verilen on dakikalık mola bir zaman kaybı olmadığı gibi bilakis disiplinize çalışmanın önemli bir kademesidir.
On dakikalık arayı vermezseniz ikinci etap çalışma sürecini yarı yarıya verimsiz geçirirsiniz. Muhtemelen ilk yirmi dakikadan sonra kendinizi derse vermeniz zorlaşacaktır. Sonuç itibarıyla yine verimsiz çalışma ile karşı karşıya kalacaksınız. Program hazırlamada dikkat edilecek bir başka önemli nokta, hazırlanan bir günlük programın ne kadarının uygulanabildiğidir. Program yapmak nispeten kolaydır. Ama yapılan programı uygulamak irade ister, sabır ister, belli bir mücadeleyi gerektirir.
Her şeyi not edin
Ama işte bunun sonunda zoru başarmanın rahatlığı ve huzuru yok mu? Mücadeleden başarıyla çıkmanın engin hazzı yok mu? İnan bu mutluluğu ben birçok kez tattım. Deneyin ve tadın. Bu huzurdan, bu mutluluktan mahrum kalmayın. Uygulanabilirliği test etmek için başarıyla sonuçlandırdığınız her basamağı işaretleyin. Sonuçta o gün program notlarınızın her tarafı “+” larla kaplanmalıdır. İşte bunu gerçekleştirdiğinizde rahatsınız demektir.
Şimdi arta kalan zamanınız varsa (ki her geçen gün bu tür zamanlar oluşacaktır) Bunu tamamen kendinize ayırabilir ya da çalışma döneminde “hayır” dediğiniz dostlarınızla geçirebilirsiniz. Uyku saatiniz gelmiş olabilir. Öyleyse derin bir huzur içerisinde tatlı rüyalara doğru pupa yelken yol alabilirsiniz.
Programın uygulanabilir olması için tabi ki her şeyden önce uygulanabilecek yoğunlukta bir program hazırlanmalıdır. Hazırlanan fakat uygulanmayan programlar stres kaynağıdırlar. Kendinize yeni bir düşman kazanmak istemiyorsanız öncelikle bir hafta on gün kadar kendinizi gözleyerek her gün ne yaptığınızı yazın. Sabah kaçta kalkıyorsunuz? Kaçta okula gidiyorsunuz? Öğle tatilinde neler yapıyorsunuz? Geliş gidiş ne kadar sürüyor? Eve kaçta dönebiliyorsunuz? Bu arada değerlendirebilecek olduğunuz zamanlar var mı? Tatil günlerinde ne yapıyorsunuz? gibi hemen her şeyi yazın.
Hazırlanan programın başarıya ulaşması bir bakıma gerektiği yerde “hayır” diyebilmekten geçer. Sizce zamanlama uygun değilse , programınızı bozacaksa kim ne surette olursa olsun sizin çalışma isteğinize müdahale edememelidir. Siz o noktada isteklerinize değil, iradenize kulak vermelisiniz. Bir mücadele içinde olduğunuzu unutmadan gerektiği yerde özveride bulunmayı bilmelisiniz. Gerçekten yapılan programı uygulamak çoğu zaman büyük fedakarlıkları gerektirebilir. La Fontaine boş yere söylememiş: “Hiçbir zafere çiçekli yollardan gidilmez.”
* Günlük plan
Günlük programınızda neyi, nerede, ne zaman, nasıl, ne kadar çalışacağınızı açıkça belirtmelisiniz. Ancak yine de elinizde olmayan nedenlerle bazı aksaklıklar meydana gelebilir. Böyle bir durumda hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmamalısınız. Cumartesi-pazar ya da bu türden tatil günleri potansiyel boş vakitlerdir. Örneğin her gün, yarım gününüz okulda geçiyorsa, cumartesi-pazar size toplam bir gün kazandıracaktır. Hafta içi yarım kalan programlar bu iki tatil gününde biraz erkenden kalkmakla tamamlanabilir. Böylece günlük programdaki aksamayı hafta içerisinde telafi etmiş olursunuz. Bazen çok kötü giden ve üst üste aksayan programlar tıpkı burada olduğu gibi, aylık, üç aylık, beş aylık programlarda telafi edilmelidir. Aylık ve diğer programları yaparken bunları da göz önünde bulundurmalısınız.
Hazırladığınız günlük programlarınızı ajandanıza aldığınız gibi ufak bir not kağıdına da notlayabilirsiniz. Daima yanınızda bulundurduğunuz bu nota bakarak programın gidişatını kontrol etmeniz mümkün olabilecektir.
* Haftalık plan
Haftalık ve aylık planlar kişinin ileriyi görmesine olanak tanır. Geleceğin şimdiden organizasyonu o gün geldiğinde vakit kaybını en aza indirir. Ne yapacağını bilen bir insanın kendi iradesi dışında gelişen olaylar hariç böyle programlarla düzenli ve başarılı bir hayata ulaşması niçin mümkün olmasın? Zamandan tasarruf da böyle…
Franklin’in söylediği “Bugün iki yarına bedeldir” sözü gerçek değerine ancak düzenli programlarla ulaşabilir. Planlı olmanın ruhu da budur. Geleceğe yönelik gerçekçi tahminlerde bulunup yapılacak işlerin belli bir düzen dahilinde gerçekleşmesine yardımcı olmak…
Haftalık program günlük plan yapmaya engel değildir. Hatta bunu gerekli kılar. Çünkü haftalık program günlük plana göre daha geneldir. Haftalık programda gelecek hafta matematik, fizik, biyoloji çalışacağım ayrıca tarihten dönem ödevi için araştırma yapacağım diyebilirsiniz. (Bu tür ödevler günlük programı aşan çalışmaları gerektirebilirler.)
Ancak programın günlük ayrıntısını, hangi konuya, nasıl ve hangi saatte çalışacağınızı ancak günlük planda gösterebilirsiniz. İlaveten bir hafta sonrasını ancak tahmin edebilirsiniz. Geleceğin kesin olarak tayini söz konusu edilemeyeceğine göre haftalık programların çok daha tahminlere dayalı olması doğaldır. Bu bakımdan günlük plan her halükarda gereklidir ve tüm ayrıntıları içermelidir.
Günlük programın anlatımında ifade edildiği üzere haftalık programda geçen hafta içinde çeşitli nedenlerle tamamlanamamış çalışmalarınız için yer almalısınız.
* Aylık plan
Aslında haftalık programın bir şekli olarak görülebilir. Ancak ondan daha geneldir. Bir programdan çok yapılacakların genel anlamda kaba hatlarıyla tasarımını sağlar.
Ayrıca geriye dönüşüm yaparak programların ne kadarı gerçekleştirilebilmiş, aksama var mı, nerede? gibi kendinizi kontrol etmeye yarayan sorulara yanıtlar bulabilirsiniz.
Tekrarlar bölümünde anlatılan çalışılan konuların aylık tekrarı bu planda yer almalıdır.
Başarıya Giden Yol
Çalışma ortamınızı kendiniz hazırlayın
Herkesin kendisine ait bir çalışma odası olmayabilir. Evin sessiz ve sakin köşeleri tercih edilmelidir. Ders çalışmanın teşviki açısından aile bireyleri de çalışana saygılı olmalıdır. Ancak istendiği takdirde her ortamda ders çalışılabileceği de unutulmamalıdır
Ders çalışma ortamınızı hazırlamak, başarının kapılarını aralayan bir yol. İşin aslı şu; bir kişi her ortamda ders çalışabilmelidir.
“Ortam müsait değildi” mazereti geçerli neden olamaz. Ders çalışma ortamınızı hazırlayın derken; kendinize ait çalışma ortamınızda sizleri rahatsız edecek, dikkatinizi dağıtacak birtakım faktörleri o ortamdan uzaklaştırmanızı amaçlamaktayız.
Masanızın üzerinde sadece o anki çalışmanız için gerekli kaynaklar, araç ve gereçler olmalıdır. Lüzumsuz olanlar, fazlalıklar konsantrasyonu bozar. Yarım kalan bir mektubun masamda bulunması ve tabi ki aklımın da onda kalması nedeniyle boşa geçen çalışma saatlerimi hala üzülerek hatırlarım…
Çalışma amacında olan bir kişi ortamın müsait olmadığı mazeretinin arkasına gizlenmez. Eğer bir kişi böyle bir mazeret ileri sürüyorsa, ders çalışmamaya yönelik içindeki kaçış arzusunu bu şekilde ifade ediyor demektir. Böyle bir şeye yeltenmeyin. Aksi takdirde telafisi mümkün olmayan zaman kaybıyla kalmaz, kendinize olan güveninizi de yitirirsiniz.
Herkes kendine ait ayrı bir çalışma odasına sahip olamayabilir. Sanıyorum büyük çoğunluk bu kategoriye girer. Bu durumda yapılacak iş çalışma ortamını düzenlemektir. Aynı odada daha sakin bir köşede bir çalışma masasıyla sorun halledilebilir. Ne var ki bu durum, aile bireylerinin ders çalışana karşı biraz daha saygılı olmalarını gerekli kılar. Çalışmanın teşviki bakımından televizyon, radyo açılmamalı, mümkün olduğu kadar sessiz olunmalıdır.
Kişiye göre değişiyor
Kişilerin ders çalışma performansları her zaman aynı düzeyde olmayabilir. Çalışma esnasında böyle bir duruma karşı karşıya olduğunuzu hissettiğinizde lütfen dersi terk edin. Belki biraz çelişki gibi ama böyle bir durumda yapılacak en iyi davranış budur. Dersi terk ettikten sonra geriye dönüp bir düşünün, niçin derse motive olamadınız? Aklınıza takılan neydi? Kendinizi bir sorgulayın. Bu sorulara verecek olduğunuz cevaba göre bundan sonraki çalışma düzeninizi belirleyeceksiniz.
Bu gibi durumlarda neden çoğunlukla yarı kalmış bir iştir. Yarım bırakılan işi yeni programa dahil ederek sonuçlandırmalısınız. Canınızı sıkan derse motive olmanızda size engel teşkil eden o her ne ise, bundan daha öncelikli konumda bulunan ders çalışma amacınıza set çekmemelidir. İşte irade burada karşımıza çıkıyor. Şimdi iradenizin gücünü gösterme vaktidir. Bunu kanıtlayın ve rahat bir kafa ile tekrar derse dönün. Gönlünüz müsterih olsun. Arada geçen zaman hafta sonu programına eklenecek ve herhangi bir kayba meydan vermeden program sonlandırılacaktır.
Yok eğer hala sorunun üstesinden gelemediyseniz, hala aklınız meşgul ise kendinizi zorlayıp dersten tiksinti yolunu seçmeyin. Bu masa, bu mekan, şu dersler bize çok lazım. Onlarsız yapabileceğinizi düşünebiliyor musunuz? Dilerseniz biraz dışarı çıkın, hava almak size iyi gelecektir. Rahatlamaya çalışın ve arada geçen zamana sakın üzülmeyin. Açık kapatacağınızdan emin olabilirsiniz. Öyle ya, nasıl olsa birazdan derse asılacak ve isteyerek başına oturduğunuz bu dersi kısa sürede daha verimli bir şekilde çalışarak bitireceksiniz.
İstek ve iradeyle
Aslına bakarsanız ders çalışmak için her ortam müsaittir. İnsan gerekirse taş üzerinde bile ders çalışabilir. Ve bunu verimli hale getirebilir. Bu tamamıyla istek ve irade meselesidir. Şehirlerarası otobüslerde muavinlik yaptığı halde ÖSS’yi kazanıp fakültesini başarıyla bitirmiş bir arkadaşım vardı. Yine üç yıl ara verip sonra da akşam lisesine giderek lise diplomasını alan ve girdiği ÖSS’de iktisat fakültesini kazanan kardeşim Rasim’i unutmam mümkün değildir. Bütün samimiyetimle söylüyorum ki, Rasim ve diğerlerinin beyin kapasitesi bakımından sizlerden bir farkları yoktur. Onların ayrıcalığı, azimleri, inançlarını ve iradelerini kullanabilme becerileridir. Nitekim Batı’da düzenli çalışma devrini başlatan adam olarak bilinen Descardes, insanlar arasında var olan gelişmişlik farklarının akıl ve izandan daha çok, planlı ve programlı çalışıp çalışmamalarından kaynaklandığını ileri sürmüştür.
Bendeniz de kıymetli pederimin marketinde sabahtan öğleye kadar ve akşam üstleri kendilerine yardımcı oluyordum. Arta kalan zaman diliminde de ÖSS’ye hazırlanıyordum. Sonuç itibariyle Tıp Fakültesi’ni kazandım ve başarıyla bitirdim. Fakültenin birinci, ikinci ve üçüncü sınıflarında maddi problemlerden dolayı geçirdiğim zor günlerin kafamda ve ruhumda estirdiği fırtınaların beni nasıl yıprattığını, ancak irademde en ufak bir tahribata fırsat tanımadan amacıma ulaştığımı ifade etmek isterim. Bu örnekler size de güç vermelidir.
İdeal çalışma ortamı için
Evin en sessiz bölgesini seçin
Her şeyiyle ideal bir çalışma ortamı için gerekli şartları kısaca sıralamak gerekirse:
* Ayrıca bir çalışma odasının olması tercih sebebidir. Çalışma odasında sadece ders çalışma amacıyla kullanılan bir masa bulunması, masa başına geldiğinizde sizi ders çalışmaya yöneltmesi, yani motivasyon bakımından önemlidir.
* Gündüzleri gün ışığından yararlanabilmelisiniz. Az ışıklı bir ortam sadece gözü yormakla kalmaz uyku getirir, konsantrasyonu bozar. Yine ayrıca ışık direkt olarak kitap ya da defterin üzerine gelirse yansıma neticesinde gözü gözleri yorar. Gözlerde yanma ve sulanma gibi birtakım rahatsızlık belirtilerin ortaya çıkar. Bu durumda ders çalışmanız veya dersten verim almanız mümkün değildir.
* Ders çalışma ortamının gün ışığına en yakın bir ışıkla florasan aydınlatılması esastır. Işığın çalışma materyaline gölge düşürmeden gelmesi, parlak olmaması, göze doğrudan gelmemesi gerekmektedir.
* Çalışma masasının üstünün derli-toplu olması, sizi oyalayacak, dikkatinizi dağıtacak hiçbir şeyin, fazladan ders kitaplarının bile bulunmaması gerekir.
* Çalışma odası olarak evin en sessiz bölgesi seçilmelidir.
* Çalıştığınız masanın sandalyesi masa ve sizinle uyumlu bir yükseklikte olmalıdır. Sandalye, ne çok sert, ne de insana rehavet verecek yumuşaklıkta olmalıdır.
Isıyı iyi ayarlayın
* Çalışma odasının ısısı da önemlidir. En ideal ısı düzeyi 21-22 derece civarıdır.
* Çalışma odası sık-sık havalandırılmalıdır. Oksijen seviyesi çalışmaya duyulan ilgi ile ilişkilidir.
* Çalışma odanız,aynı zamanda yatak odanız ise dikkat etmeniz gereken nokta ders çalışma aralarında, “şöyle bir uzanayım da biraz sonra kalkar kaldığım yerden devam ederim” gafletine düşmeyin. Yatak bir dinlenme aracıdır. Ders çalışmak için kullanılmaz. Her ne şekilde olursa olsun yatağa uzandığınızda belli bir süre sonra rehavet çöker ve sizde bir daha derse oturamazsınız. İşte bu günlerce aksatmadan devam ettirdiğiniz programınızın bir anda altüst olması demektir.
* Çalışma masasının başına geçince oradan yaklaşık bir saat ayrılmamanız gerektiğini bilin. Bu yüzden o periyotta çalışacağınız ders için gerekli hemen her şeyi elinizin altında bulundurmalısınız. Materyallerinizde ne bir eksiklik ne de fazlalık olmalıdır.
* Odanızın genişçe bir duvarında “ekstra köşesi” hazırlayabilirsiniz. Bunu 1.5X3 m. ebadında ince strofordan yapabilirsiniz. Ekstra köşenize önemli notlarınızı, sınavlarda en çok karşılaştığınız şa da en çok karıştırdığınız noktaları ezberlemeyi düşündüğünüz güzel sözleri günlük planınızın bir örneğini küçük kağıtlar halinde iğneleyebilirsiniz. Böylece odaya her giriş çıkışta bu notları görerek hem kendinizi kontrol edecek, hem de karıştırdığınız ders notlarının doğru bir şekilde aklınızda yer etmesini sağlayacaksınız.
Hayallerinizi bir süre erteleyin
Etkili öğrenmenin yolu çalışılan konuya konsantre olmaktan geçer. Zihnin dağılmasını önleyerek dikkatli bir şekilde derse motive olmak, bu süreçte hızla akan vakitlerin boşa gitmesine engel olur.
Çalışmayı sürekli kılamamanın iki ana sebebinden biri “çevresel faktörler”, diğeri de insanın kendisinden kaynaklanan çeşitli nedenlerdir.
Çevresel faktörlerden çalışma ortamını anlatırken bir miktar söz etmiştik. İçsel faktörlere de ayrıca değineceğiz. İçsel faktörleri kendi arasında gruplamak sanıyorum daha iyi olacak, bunlardan biri özellikle lise çağlarında en sık şikayet sebebi olan “hayallere dalmak ve kendini derse verememek”, diğeri “sınav stresine kapılmak”, sonuncusu da “şiddetli heyecanlanmalardır.” Lise çağlarında yaşın da verdiği heyecanla çok çeşitli hayaller kurulabilir. Ancak şu bilinmelidir ki, bazı hayaller özellikle ders çalışıp kendinizi hazırlamanız gereken bu dönemde teşvik edici bir rol üstlenmiyorlarsa zararlıdırlar. Bunu bir çelişki olarak yorumlamayın. Çünkü motivasyon için belli bir dozda heyecana gereksinim vardır. Bu yüzden hayalin sığınılan bölümüyle, size zarar verebilecek gerçek dışı dünya arasında iyi bir tercih yapmalısınız.
Hayal dünyası geniş insanların yapacakları en önemli iş ya bunu bir süre için ertelemek ya da masa başından kalkarak en son noktasına kadar hayalle yaşamak, doyuma ulaşmak, sonra da daha önce anlatıldığı gibi arada geçen zaman kaybını kafaya takmadan derse oturmaktır.
Sürekli çalışma verimsizlik yaratır
* Bir gün sabah, bir gün akşam, hafta sonları da geceleri çalışmak için yamalı bohça gibi programlardan mümkün olduğunca kaçının. Gerçi aşırı fark eden bir şey olmaz fakat derse motive olmakta güçlük çeken, çalışmaya oturamayan birinin temelde sıkıntı çektiği nokta bu olduğunda verimli çalışmaya ulaşmak bir problem halına gelebilir. Mümkünse aynı günlerde ve aynı saatlerde çalışmaya oturun. Bu veriminizi artıracaktır.
* Ders çalışma yöntemlerinde anlatılan 5’e 1 kuralına mutlaka uyunuz. 20-40 dakikalık anlama bölümü ne kadar önemliyse 10’ar dakikalık tekrar ve ara verme bölümleri de o denli önemlidir. Sürekli çalışma, düşünülenin aksine bıkkınlık vermesi ve dikkat uçuşmaları nedeniyle verimsiz sonuçlar doğurur.
Başarıya Giden Yol
Kendinizi ödüllendirin
Çalışırken dikkatinizin dağılmasını istemiyorsanız, uymanız gereken bazı kurallar var. Öncelikle anlamadığınız konuları ertelemekten kaçının. Zor bir konuyu öğrendiyseniz, kendi kendinize ödül verin. Ödül, sizi teşvik edecektir.
Dünkü bölümümüzde çalışma sürekliliği ve dikkat konusuyla ilgili kısa bilgilere yer vermiştik. Bugün de dikkat konusunu işlemeye devam ediyoruz.
Dikkatinizi fikse etmek ya da dağılmasını önlemek istiyorsanız aşağıda anlatılanları uygulamalısınız:
* Çalışma masasına neyi, nasıl, ne kadar, ne zaman çalışacağını bilerek oturan bir kişinin dikkati çok daha zor dağılır.
* Benim her zaman yaptığım ve maalesef söylediğimde de çoğu zaman eleştiri aldığım ancak dikkatin kalıcılığına yardımcı olan bir alışkanlığı vardır, önsöz okumak. Bu çoğu kişiye zaman kaybı ya da bir angarya gibi gelir. Oysa okuyacağınız kitap (ve bazen de yazarı) hakkında en özet bilgi burada vardır. Okuduğum önsözler ben de daima bir merak uyandırmış, kitabı daha severek ve isteyerek okumama yardımcı olmuştur.
* Belli bir zaman diliminde (örneğin 49 dakikalık sürede) yalnız bir dersi çalışınız. Yani aklınızı ve motivasyonunuzu bölecek bir çeşitliliğe girmemek yerinde olacaktır. Bu 40 dakikalık süreden sonraki çalışma saati başka bir derse ayrılabilir. Çoğu zaman bu daha doğru bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü insanı tekdüzelikten uzaklaştırır; dersi sıkıcı olmaktan kurtarır. Bu yapılamıyorsa (kendimde denediğim gibi) çalışma yönteminizi değiştirebilirsiniz. Bir önceki 40 dakika okuyarak çalıştıysanız, ikinci 40 dakikaya yazarak çalışabileceğiniz bir dersi koyabilirsiniz. Bu değişiklik dikkatin kalıcılığına yardımcı olacaktır.
Aşırıya kaçmayın
* Sık karşılaşılan hatalardan biri, “bu gün, şu derste şuraya geleceğim” gibi hedef belirlerken aşırıya kaçılmasıdır. Bu durum birkaç kez tekrarlandığında ve hedeflenen yere ulaşılamadığında maalesef olumsuz yönde etkilenimler ortaya çıkmaktadır. Hedef belirlemek aslında kitabın başında da söylediğimiz gibi verimli çalışmanın temel direklerinden biridir. Ancak makul olmalıdır. “Ayakları yere basan”, gerçekçi hedefler seçilmelidir. Ve her ne pahasına olursa olsun anlamadan, öğrenmeden; sırf dersi bitirmek, konularda ilerlemek maksadıyla üstünkörü çalışmayın. Çalıştığınız bir konu için “anlamadım” demeyin; ancak anlamadan da geçmeyin.
* Üzerinde çalıştığınız konuda yorulduğunuzu veya sıkıldığınızı düşünüyorsanız dinlenmek amacıyla bir değişiklik yapabilirsiniz. Örneğin mola hakkınızı kullanabilirsiniz. Bu durumda, önceki konularda anlatılan “5’e 1” kuralı sanki ihlal edilmiş gibi görünmektedir. Bir bakıma doğru ancak “5’e 1” kuralının asıl amacı konsantrasyon alışkanlığı kazandırmak olduğundan, çok iyi motive olduğunuz bir zamanda sırf bu kurala uyacağım diye motivasyonu bozmak doğru değildir. Bunun aksi de geçerlidir. Kurala uymuş olmak için 40 dakikalık süreyi tamamen boş geçirmek de aynı derecede anlamsızdır. Amaç söz konusu bu kuralı en verimli şekilde uygulamaktır.
* Ders çalışma esnasında zaman zaman anlaşılması zor konu ya da derslerle karşılaşabilirsiniz. Bu durumda yapılan, onu olduğu gibi bırakmaktır. Oysa bu hatadır. Zor problemi bırakıp bir diğerine geçmek, ders öğrenme aşamasında değil; zaman kaybetmemek amacıyla sınavda yapılması gereken bir davranıştır. Ders çalışırken yapılırsa ve sıkça tekrarlanırsa, bazı konuların anlaşılmadan geçilmesi anlamına gelir ki, bu da ileri bölümlerin anlaşılmasını zorlaştıran ve derse motivasyonu engelleyen bir faktör olarak karşımıza çıkabilir. Yapılması gereken, anlaşılmayan konunun üzerine gitmek, notlar almak, konuyu öğrenebileceğimiz kişi ya da kişileri belirleyip, onlarla en kısa sürede çalışmak olmalıdır. Sorup, araştırıp, öğrenmek; öğrenmenin kalıcılığı bakımından önemlidir. Ayrıca çeşitli kaynaklardan örnek çözümleri incelemek ve konuyu parçalara ayırarak, çözüm yollarını araştırmak diğer çıkış yollarıdır.
Mücadeleden kaçmayın
* Genelde zor soru ya da anlaşılmaz konular sonraya ertelenir. Oysa erteleme topu taça atmak ya da mücadeleden kaçmaktır. Kendine güveni olmayan kişilerin başvurduğu bir yöntemdir. Onlar, sorunu ertelemenin; zamana bırakmanın iyi olacağını düşünürler. Bu belki güncel olaylar ve sizden kaynaklanmayan sorunların bazıların için geçerli olabilir. Ancak bir ders için yapılması uygun olamayan bir davranıştır. Ertelenmiş, ihmal edilmiş işler ufacık bir kar topu iken; zamanla büyüyerek çığ olup tepenize inebilir. Ertelenmiş işlerin motivasyonunuzu nasıl olumsuz yönde etkilediğini bir önceki bölümde belirtmiştik.
* Zor bir problemi ya da anlaşılması güç bir konuyu başarıyla geçtiğinizde kendinize bir ödül verin. Ödüllendirme iyi bir motivasyon ve teşvik aracıdır.
* Programınızı yaparken hep aynı günlerde, aynı saatleri planlarsanız, motivasyonda güçlük çekmezsiniz. Zaman içerisinde adeta bir şartlı refleks halini alacak bu davranış, belli bir süre sonra o saatlerde (eğer çalışmıyorsanız) bir eksiklik hissetmenize neden olacaktır. Beyninizin ayaklarınızı çalışma odasına ya da masaya doğru yönlendirdiğini görmek işten bile değildir.
* Ders çalışma planınızı kendinizce en verimli saatlere göre düzenlerseniz, dikkatinizi toplamada güçlük çekmezsiniz. Özellikle anlaşılması zor ve unutulması kolay dersler, bu saatlere planlamalıdır. Bu diziyi takip edip de yeni kazandığınız sistem üzerine program yapmaya kalktığınızda zaten bir hafta/on gün kadar kendinizi ve çevrenizi gözetleme safhasında bu saatleri keşfetmiş olacaksınız. Bu saatler, bazıları için sabahın çok erken saatleri; bazıları için sabah 07 sonrası; öğle saatleri ve hatta gecedir. Gece 02’de kalkıp, iki üç saat ders çalışıp, tekrar yatan birçok arkadaşım olmuştur. Üstelik bu arkadaşlarımı gündüz saatlerinde etüt salonlarında pek görmüşlüğüm yoktur. Bu da onların kendilerine göre geliştirdikleri bir sistemdir.
Bir not: Sabah saatlerinde, özellikle geceleyin rahat ve yeterli uyku alınmışsa çok daha verimli olduğu üzerine bir görüş vardır.
* Yeni öğrendiğiniz ve bilgi sahibi olduğunuz konular üzerinde fikrinizi açıklamaktan, tartışmaya girmekten çekinmeyin. Bu, medeni cesaretiniz ve özgüveninizi artırmanın yanında, hem bilgilerin kalıcılığını; hem de gelecekte çalışacağınız yeni konulara motivasyonu sağlayacaktır. Herhangi bir toplulukta mahcup olmayı kimse istemez değil mi? İşin aslına bakarsanız, bu yaptığınız bir yerde beyin jimnastiğinin ta kendisidir. Üstelik bu işlev tekrarlarla alışkanlık haline getirildiği taktirde konuşma yeteneğiniz ve müzakere gücünüz artacaktır. Bugün üç/beş kişiye, yarın üç/beş bine hitap etmenin, tartışmalarda anlaşılır söz söyleyebilmenin rahatlığına kavuşursunuz.
Strese esir olmayın
* Kendinizi sınav stresine esir etmeyin. Yoğun stres altında olmak motivasyonun düşmanıdır.
-Bu sınavı geçebilir miyim?
-Geçemezsem ne olur?
-Ailem ve çevrem beni nasıl değerlendirir?
-O kadar çalıştım, ya karşılığını alamazsam?
-Henüz istediğim yere gelemedim. Ne kadar geri kalmışım. Ben bunu bitiremem…
Bu soruları daha da uzatmak mümkün. Ancak tümü gereksiz bir kaygının ve boş bir telaşın ürünleridir. Baştan beri anlattıklarımız ve anlatacak olduklarımız sizleri böyle bir kaygıdan uzak tutacaktır. Dizimizde anlatılan yöntemler çerçevesinde kendinize birtakım fırsatlar tanırsanız, böylesi kaygıları zihnen üretmek bile mümkün olmayacaktır. Nasıl mı?
İlk başta ifade etmeliyiz ki; siz artık ne yapacağını bilen, belli bir hedefi olan, dolu ve erdemli bir insansınız. Planlarınız var, programınızı yapmışsınız. Kendinizi, ruhen ve bedenen çalışmaya hazırlamışsınız. Kaygıya düşmenin hiçbir anlamı yok. Üstelik bu, sizi başarısızlığa itecektir, bunu da biliyorsunuz. Öyleyse lütfen kendinize zarar vermeyin. Şüphesiz zarar sadece kendinizle sınırlı kalmaz, çevrenizi de ektiler; kısır bir döngüye girerseniz içinden çıkmanız oldukça güçleşir.
Zaman yokluğu bahane olmamalı
Yapmanız gereken işleri gözünüzde büyütüp, yeterli zamanın yok diyerek hayıflanmanız doğru değildir. Günlük yapmanız gereken programda nasıl ki önemli işlere öncelik tanıyorsanız, ders programında da aynı gerçeği göz önünde bulundurmalısınız. Motivasyonunuzun devamlılığı için bu şarttır. Aksi taktirde başarılı olmak mümkün değildir.
Belli bir sistem dahiline çalışan kişinin hayatında kaygıya yer yoktur. Kaygı geleceğini düzenleyememiş, ne yapacağını bilmeyen, kendine güvenmeyen insanların sorunudur. Kendine güveni olmayan, daima karşılaştığı başarısızlıklar hatırlayıp, kazandığı başarıları dikkate almayan insanın başarılı olması; pozitif tutum içinde bulunması oldukça güçtür. Dolayısıyla gerek sınavlara hazırlanırken, gerekse hayatınızda genel anlamıyla mutlaka “pozitif tutum” içinde bulunun. Her zaman bardağın dolmamış kısmını görmeniz büyük haksızlık olur. Alttaki dolu kısmına hakkını vermeniz lazım. Böyle davranmanız, hatta kendinizi şartlandırmanız başarınıza yardımcı olacaktır.
Dikkati bir noktada toplamak için
Dikkat çekici konuları seçin
Özellikle yaşın etkilenimi ile ilgili olarak heyecanlanmalar okul çağlarında artar. Bu durum bir noktaya kadar normal kabul edilir. Heyecanlanmanın şiddeti önemlidir. Yüksek dozda ruhsal yapıda bozucu etki gösteren heyecanlanmalar sağlığı olumsuz yönde etkilemekte, zihinsel verimliliği düşürerek verimli çalışmaya engel teşkil etmektedir. Oysa bizler yine biliyoruz ki, yaratıcı birtakım çalışmalar heyecanlanmalardan doğmakta, insanda hiçbir heyecan uyandırmayan çalışmalar ise oldukça az hatırlanmaktadır.
Bu yüzden belli ölçüde heyecanlanmaların hayata olumlu yöndeki katkılarını görmezlikten gelemeyiz. Bu tür heyecanlanmaların oluşmasında kişinin yaptığı işlerden dolayı doyuma ulaşması ve takdir ediliyor olması etkili faktörler olarak gözükmektedir. Bir kişi kendisi için çok gerekli bir işi başarıyla tamamladıysa bundan dolayı kendisinde tatmin hissi oluştuysa ulaştığı bu durum verimli heyecanlanmaların oluşmasında önemli birer etken olacaktır. Denilebilir ki, doyuma ulaştırılan isteklerden doğan oldukça kuvvetli heyecanlar okuldaki çalışmalar için bir teşvik unsurudur. Şüphesiz bunun aksi de geçerlidir. Doyuma ulaştırılmamış isteklerden doğan tatminsizlikler başarılı olmanın önündeki önemli engellerden biridir.
Yarım kalmış işler de böyledir. Tamamlanmadıkları sürece rahatsızlık verici olabilirler. Elbette bu değerlendirmede kişilerin psikolojik yapıları da gözden uzak tutulmamalıdır. Bazı insanlar için bu anlattıklarımız önem taşımayabilir. Onlar birçok şeyi kaale almayıp sadece derslerine yönelebilirler.
Anahtar kelimeler
Madem ki dikkatin bir alışkanlık olduğunu söyledik, öyleyse bunu geliştirmek mümkündür. Ve bunun bir yolu yordamı olmalıdır. Özellikle ders çalışmaya başlamadan önce anahtar sözcükleri tarama aşamasında zaten sizler bu yolu kullanıyorsunuz. Bunun gibi çeşitli yayınlardan, makalelerden örnek çalışmalar yapabilirsiniz. Herhangi bir metnin önce ana temasını bulun, sonra o metinde en çok geçmesi olası bir kelimenin kaç kez tekrarlandığını çok kısa sürede (saniyeler) bulmaya çalışın. Bu tür çalışmalarda metnin tamamını okumak yerine göz gezdirme tekniği ile bulunması istenen kelimeler aranacağından kelime bulma süreleri saniyelerle kısıtlı tutulmalıdır. Özellikle anahtar kelimeleri çıkartılmış bilimsel makaleler sizlere bu konuda bir hayli yardımcı olabilirler.
Dikkatin geliştirilmesi ve bir noktada yoğunlaştırılması için önerilen yöntemlerden bir diğeri de belli bir süre kendinizi sadece bir şey üzerine yoğunlaştırmanız, fikse etmenizdir. Gözlerinizi kapatın başınızı iki elinizin arasına alın ve düşünmek istediğiniz şeyin dışında hiçbir şeyin belleğinizi meşgul etmesine fırsat vermeden dikkatinizi sadece o noktaya yoğunlaştırmaya çalışın. Buna her gün artan miktarlarda (3dk., 5dk., 7dk., 10dk. gibi) zaman ayırın. Göreceksiniz çok fazla uğraşmadan bir işin üstesinden geleceksiniz.
Başta yeni bir alışkanlık kazanmak amacıyla yaptığınız dikkati yoğunlaştırma testinin, sonraki günlerde, hayatınızın tüm aşamalarında nasıl büyük kolaylıklar sağladığını özellikle derse motive olmakta, dikkatin devamını sağlamakta ne kadar işe yaradığını göreceksiniz. Dikkati toplamada bunu alışkanlık haline getirmek için izlenecek yollar aslında dizimizin buraya ve bu satırdan da sonuna kadar her konunun içinde zaten vardır. Başta anlattığımız amaç, program yapma ve ortamın düzenlenmesi, hiçbiri bir diğerinden daha az önemsenecek konular değildir. Bu arada şunu da yazmadan geçemeyeceğim:
Çalışırken önünüze gelen her satır, sizde öyle bir merak ve heyecan uyandırmalıdır ki, bir dahaki satır ya da konu sizi kendisine çeksin, motivasyonunuzu bozmasın. Derse başlamadan evvel o konuyla ilgili bilgi edinmek ya da kendince sorunlar üretmek dikkatin kalıcılığını sağlayan unsurlardandır.
İrade, başarının temelidir
Kaygıdan uzaklaşıp, kendine güvenmenin bir önemli bağlantısı da “irade” ile olur. Kitabın başında da ifade edildiği üzere irade, başarının temelidir. Çevrenizi baktığınızda öyle pek üstün zeka ve bilgi düzeyinde olmayan fakat sarsılmaz bir irade sahibi, büyük işler becermiş, başarılı insanlar görebilirsiniz. Ne var ki bunun aksi varid değildir.
Merhum Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil hocanın “Gençlerle Baş başa” isimli kitabından irade ile ilgili bir-iki alıntı yapmak istiyorum:
“Daha iyi düşünürsek, iradeli olmak sadece maddi ve içtimai (toplumsal) manada bir muvaffakiyetin (başarının) değil, mesut olmanın bile temel şartıdır. İnsanların çoğu bindiği eşeği unutup da, kaybolduğunu sanarak pazarda eşeğini arayan Nasrettin Hoca’ya benzer. Onlar da saadetin kendi içlerinde olduğunu unutarak; onu barlarda, kahvelerde ve eğlence yerlerinde ararlar. Sen bu gaflete düşme ve inan ki, muvaffakiyetin sırrı gibi, saadet kuşu da kendi içimizde ve içimizin en orijinal ve en insani bir kudret kaynağı olan irademizin altından kafesi içindedir. Saadet, define gibi bir tesadüf kazması darbesiyle bulunuveren bir nimet değildir. O ne şanstır, ne mirastır, ne piyangodur, ne mel ne servettir. Saadet, cehd ile ve irademizin kuvvetiyle zapt edebileceğimiz bir kaledir.
İradenin üstün kuvvetine, bunun cehtle ve iyi bir terbiye yardımı ile elde edilebilmesinin mümkün olduğuna mı inanıyoruz? Bu taktirde hayatımızın planı şu olur: Her gün biraz daha gayret… Yavaş da olsa daima iyiliğe ve kemale doğru emin bir ilerleyiş, iradenin insan için yüksek değerine kulak asmıyor ve bunun elde edilemeyeceğine mi inanıyoruz? Bu takdirde de tutacağımız yol, ya kör talihe küserek uyuşukluğa ve miskinliğe düşmektir. yahut da hava ve hevese uyarak kendimizi hoppalık ve züppeliğin pençesine kaptırmaktır. Fakat bilelim ki, her iki takdirde varacağımız nokta aynıdır: Sefalet ve pişmanlık.”
Başarıya Giden Yol
Dersi derste öğrenmeli…
Dinlemenin öğrenmede tartışılmaz bir rolü var. Verimli dinleme başarıya giden yolda atacağınız adımlardan biri. Konuyu derste öğrenmek için derse, hem ruhsal hem de bilimsel olarak hazırlıklı gelmek gerekir.
Bu iki mükemmel teşhisten sonra diyebiliriz ki, kendine güven sağlama sürecinde zamanla mükemmele ulaştırabileceğimiz irade gücü ve böylece kazanacağımız kararlılık temel taşları oluştururlar. Gerçi kararlılığı daha önce kısaca anlatmıştık.
İfade edildiği gibi kararlılık doğrudan kendimizle ilgilidir. Geleceğini düşünen birinden bazı kararlar verme aşamasında gevşeklik göstermesi beklenemez. Programınız nedeniyle arkadaşlarınızdan gelen tekliflere nasıl, “hayır” diyebilme cesaretini gösteriyorsanız, bu kararlılığı kendi nefsiniz nezdinde de gösterebilmelisiniz.
“Biraz daha eğlensem ne olur canım?” derseniz iradenize çok büyük bir darbe indirmiş olursunuz. Bu hal, kararlılık zincirinin işte bu noktada kırıldığını gösterir. Anlayamazsanız ardı bir çorap söküğü gibi geliverir. Kendine güvenin örselenmesinde sanıyorum en çok karşılaşılan sorun budur. Fırsat vermeyin lütfen!
Yaptığınız programın başarıya ulaşmasına kendi isteğinizle engel olmayın. Kurduğunuz sarayı kendi elinizle yıkmayın. Biliyorum, bu anlatılanları gerçekleştirmek çok kolay değildir. Zamanında ben de bunun mücadelesini verdim. Birçok kişi eğlenirken, sizin o tatlı bahar günlerinde dört duvar arasında yoğun bir programla cebelleşmeniz pek cazip bir şey değildir. Ancak Henry Clause’in dediği gibi, “Öğrenmek (böylesine) pahalıdır, ama cehalet çok daha pahalıdır.”
Bu yüzden siz başkalarının istediği gibi değil, olmanız gerektiği gibi davranın ve öyle yaşayın. Hayatın inanmak ve mücadele etmekten ibaret olduğunu unutmadan…
Yeri gelmişken motivasyonla ilgili birkaç söz söylemek istiyorum. Aslında dikkat ve motivasyon iç içedirler. Birini diğerinden ayrı görmek yanlış olur. Derse ya da çalışmaya motive olmak, dikkatli olmak da motivasyonu beraberinde getirir.
Çalışma azmi
Buraya kadar anlatılanlar ders çalışmayla ilgili çalışma öncesi göz önünde bulundurulması zorunlu verimli çalışmanın temel öğeleriydi. Bundan sonraki konularda, çalışma yöntemleri verimli dinleme, not tutma, özet çıkarma, pratik çalışma, zamanı değerlendirme, sınav öncesi-sınav-sınav sonrası yapacaklarınız üzerinde duracağız.
Planlamanızın yeterli ve doğru çalışma azminizin fevkalade olduğuna inandıktan sonra zaten soracağınız soru şudur: “İyi de ben nasıl ders çalışacağım? Beni başarıya götürecek yöntem hangisi olabilir?”
İşte bundan sonraki sayfalarımızda bu ve benzeri sorularınıza cevaplar bulacaksınız. Bu ana başlık altında örneğin pazartesi günü sabah kalkıp okuluna giden herhangi bir öğrenciyi ele alacağız.
Doğaldır ki bu arkadaşımız sabah belli saatte kalkacak, kahvaltı edecek, üstünü başını toplayacak, akşamdan hazırlamadıysa çantasını hazırlayacak ve belli bir saatte okulda olacaktır.
Rutinde işleyen bu süreç ilk bakışta sanki olağanmış gibi değerlendirilebilir. Oysa yüzde yüz başarıyı hedefleyen bir öğrenci için yeni hafta pazartesi sabahı değil, pazar gününden başlar.
Okula, okul öncesi birkaç dakikada hazırlanmak stres ve yanlışları da beraberinde getirir. Oysa dün onca zaman vardı ve değerlendirilebilirdi. Bu yüzden genel anlamda sosyal hayatta da alışkanlık haline getireceğiniz “işi zamanında ve sıkıştırmadan yapma” prensibini burada da kullanmalıyız.
Böylece o sabah rahat bir kahvaltı yapma, paniklemeden üstünüzü başınızı toplama ve hiç acele etmeden stressiz bir ruh hali ile okulun yolunu tutma fırsatını elde etmiş olacaksınız.
Derse girdiğinizde doğal olarak yapacağınız ilk iş dinlemek olacaktır. Öyleyse öncelikle size faydalı olacak dinleme nasıl olmalıdır, onu inceleyelim. Hangi yöntemle en fazla hatırlama oranını elde edebilirsiniz, bunları görelim.
Konu girişinde her ne kadar ders kelimesi geçiyorsa da aslında şöyle bir düşünürsek dinlemenin günlük aktivitelerimiz içinde hissedilir bir ağırlığı olduğunu fark ederiz. Şüphesiz bu yüzden “verimli dinleme” sosyal hayatta da çok sık başvuracağımız önemli bir aktivite olacaktır. Öyleyse iyi bilinmesi ve uygulanmasında yüksek fayda vardır.
Öncelikle şunu ifade edelim ki, dinlemekle duymak aynı şeyler değildir. Duymak, sadece kulağın organik bir fonksiyonu olabilecekken, dinlemek birçok fonksiyonlar içeren komple bir aktivitedir. Dinlerken duyarız, duyduklarımızı beynimizde şekillendirir ve hafızaya belli ölçülerde yerleştirir koruma altına alırız. Tabi ki bu hal belirli gerekleri yerine getirmekle mümkündür.
Okula gitmeden önce
Hazırlıklarınızı bir gün önceden tamamlayın
Okula gitmeden önce yapmanızda fayda gördüğümüz birkaç noktayı kısaca hatırlatmak gerekirse:
* Mutlaka kahvaltı edin. Okula aç karnına gitmemeniz, beyninizin daha rahat muhakeme etmesine ve çalışmasına yardımcı olacaktır. Ancak okulda bir şey yemeyeyim diye tıka basa doymak da ilk derslerde rahatsız olmanıza, hatta sınıfta biraz arkalarda oturuyorsanız, ortam da müsaitse uyuklamanıza neden olacaktır. Bunları dikkate alın ki, dikkatiniz bozulmasın.
* Sabah okula gidiyorsanız, okul için o gün gerekli her şeyinizi mutlaka akşamdan hazırlayın. Bu sayede sabah daha rahat hareket edebilirsiniz. Aceleyle yapılan işlerde hata payı yüksektir. Okul hazırlığınızı önceden yaparsanız hem birtakım okul gereçlerinizi unutmaz, hem de daha rahat kahvaltı eder ve diğer ihtiyaçlarınızı kolaylıkla karşılayabilirsiniz. Unutmayın, rahat başlayan gün, rahat geçer.
* Sabah mümkünse kısa bir mesafe de olsa yürüyün. Okulunuz çok uzaksa hemen evinizin önündeki durağı değil de, bir sonrakini kullanın. Bu kısa yürüyüş sizi yormadığı gibi, sabah mahmurluğunu üzerinizden atmanıza yarayacaktır. Tabi mevsimi ve hava şartlarını da göz önünde bulundurmanızda yarar var.
* Okula giderken öncelikle o gün için yaptığınız planınızı gözden geçirin. Ayrıca sistemimiz doğrultusunda akşamdan bugün için hazırlandığınız derslerden aklınızda kalanları şöyle bir hatırlamaya çalışın.
Bunu zorunluluk olarak görmeyin. “Yolda giderken de mi ders” diye yakınırsanız, bu zevk değil, eziyet kaynağı olabilir. Bu yüzden zamanla kazanacağınız bu alışkanlığı bir zevk ve hobi haline getirmeye çalışın.
* Okula ne erken ne de geç gidin. Erken gitmek kışın ya da kötü hava koşullarında sorun olabilir. Bunun da ötesinde yapılan, zaman kaybıdır. Hele bir de sistemimizin “zaman değerlendirme” yöntemlerinden faydalanamıyorsanız , bu kayıp daha fazla olabilir. Geç gitmek hem okul idaresine karşı sorunlar doğurabilir. Hem de sizi aceleye sokacağından sabahınızın iyi başlamamasına neden olabilir. Okula geliş gidişlerde elbette (özellikle ilk öğretimde) anne ve babalara büyük sorumluluklar düştüğü bir gerçektir.
Buraya kadarki bölümlerde sizi okula kadar getirmiş olduk. Şimdi de sırasıyla derslerde yapacaklarınızı, sonraki bölümlerde de ders sonrası yapacaklarınızı okuyacaksınız