Hızla değişen dünyamızda insanın yaşayabilmesi ,bir bakıma en yakın çevresiyle olan ilişiklerine ve çevrenin kişilerin davranışları üzerindeki etkisini anlamasına bağlıdır.İnsanın en yakın çevresi evi ve ailesidir.Anayasamızın 41.maddesinde “Aile Türk Toplumunun Temelidir.”hükmü yer almaktadır.
Kişi veya aile olarak tüm insanlar,devamlı olarak değişen ,bir dünyada yaşamak ve bu dünyaya uyum sağlamak zorundadır.bir yandan sanayi ve teknolojideki değişikler aile yaşantısını da etkilemekte kitle iletişim araçlarının da yardımıyla bu etkileşim artık çok hızlı olmaktadır.
Nüfus durumunda,sosyal ve ekonomik yapıdaki değişmeler,doğrudan ve dolaylı olarak aileye yansımakta ve bunun sonucunda aile yaşamı devamlı olarak değişmektedir.Bu nedenle aile konusu işlenirken,ailenin durumu belirlenirken,ailenin içinde bulunduğu toplumdaki gelişme ve değişmeleri birlikte incelemek gerekmektedir.Ailenin bugünkü durumunu bilmek değişimleri izlemek için şart olmaktadır.Ancak bu sayede ;ailedeki değişimi analiz etmek ,ailenin değişimine neden olan veya neden olacak faktörleri incelemek ,aile refahını artırıcı yönde alınacak önlemlerin gerçekçi olmasına imkan sağlamak mümkün olacaktır.
Aile,insanlık tarihi boyunca var olan ve değişmeler karşısında sürekliliğini her zaman koruyan bir kurumdur.Bu güne kadar kurulmuş olan bütün medeniyetlerde,bütün hukuk sistemlerinde ve dinlerde toplumsal hayatı,birlik ve bütünlüğü sağlamaya yönelik düzenlemelerin esas objesi aile olmuştur.
Aile ,insanoğlunun en derin eğitim etkilerini aldığı ,pek çok şeyler öğrendiği ve hayata hazırlandığı bir okuldur.Diğer yandan aile ,dünyaya masum ve nötr bir özellikte gelen çocuğa hem ferdi hem de sosyal ve kültürel yönden kimlik kazandıran bir yerdir.Çocuğun şahsiyeti bir nevi aile eğitimi vasıtasıyla oluşmaktadır.Verdikleri eğitimle çocuklarının şahsiyetini çizen aileler ,dolayısıyla mensubu bulundukları milletinde şahsiyet ve kaderini çizmektedir.Bu sebepledir ki aile eğitiminin değeri ve sorumluluğu büyük önem arz etmektedir.
En küçük toplum birimi olarak da tanımlanan aile insan yaşantısı içinde doğudan önce başlayan ve doğundan sonraki ilk gelişim yıllarından yaşamın sonuna değin etkinliğini sürdüren bir kurumdur.Ailenin çocuk üzerindeki etkilerinin kalıcı olduğu düşünüldüğünde aile kavramının önemi dağa da belirginleşmektedir.Çocuk ,bir topluluk içinde nasıl yaşanıldığını ailesinden görerek öğrenmektedir.Çocuk yetiştirmede amaç sağlıklı bir kişilik oluşturmaktır.Bütün toplumlarda aile kişiliğin ortaya çıkmasında ve gelişmesinde etkili olan ilk sosyal etkendir.
İnsanın ihtiyaçlarına karşılık vermeyen bir aile yapısı,o insanın,dolayısıyla o toplumun temel yapı ve özelliğini de kısa veya uzun vadede derinden etkiler.
Ailenin dayandığı temel değer onun yansıyış şartları arasında beyin,duyan kalp ile vücuttaki organlar ve duyumlar arasında ortaya çıkan uyumsuzluğu hatırlatabilir.Ki bu durumda olan insana özürlü diyoruz.bu durumda olan insana özürlü diyoruz.Gerçi bu durumda olan insanlarda da normal insanlarda gördüğümüz organlar ,beden yapısı ve ihtiyaçlar küçük farklar dışında aynıdır.
Fakat arda sırada bir ilişki kesikliği veya giderememe vb.. gibi durumlar söz konusudur. Tıpkı benzer şekilde ailenin dayadığı değer ile bu değerin yansıması gereken ortam ve şartlar arasında mütekabiliyet bir uyum ve uygunluk, bir ilişki eksikliği veya kesikliği söz konusu ise o taktirde ortada bir dizi önemli sorun var demektir. En azından sorunların ortaya çıkabileceği hazırlıklı olunması kaçınılmaz hale gelir.
Türk topumu olarak hayatiyetini korunması ve sürdürmesi belirtilmek istenen bu aile yapısına bağlıdır. Ancak bu aile yapısının dayandığı ve hayatiyetini sürdürmekte etkili olan değer ile onun yansıyacağı ortam ve şartlar arasındaki mesafe her geçen süre giderek açılmakta, en azından bulanıklaşmakta çeşitli lekelerin yansıdığı bir ortama dönüşmektedir. Bu durumu zaman içinde ve şartlara uygun olarak değerin yorumlanması olgusuyla karıştırmamak mecburiyeti vardır. İnsan yapısı gerekli değişikliğe veya ilerlemeye teşne bir varlıktır. Elbette aile kurumu toplumsal örgütlenme ve yapılanmada bunun dışında düşünülemez. Fakat insan aynı zamanda hafızası ve hatırası tarihi ve geçmişi olan bir varlıktır da. Bu yönüyle insan koruyucu, gözetici, sadık kısacası bazı değerlere sıkı sıkıya bağlı kalmak durumundadır ki insanın değişmeyen , kalıcı olana ilişkisi de buradadır. Başka bir söyleyişle insan ve toplum açısından zaman ve şartlar gereği bilirli değişikliklerin olması gereklidir. Bu değişim isteği insanın fıtratında kaynağını bulan bir olgudur. Çünkü değişim insanın insan olarak iyiye güzele ve doğruya yönelmesiyle vazgeçilmeyecek bir süreç olarak kabul edilmelidir. Kaldı ki insan iyiye güzele ve doğruya yöneldiği anda kendi özünü,asıl insan olma olgusunu yavaş yavaş gerçekleştirmeye başlar.
İnsan değişmeyen fıtratını değişen ortam ve şartlar bakımından tanımak,bu tanıyışına bağlı olarak da belli bir değişim içinde,yani sürecinde olmak durumundadır.ahlaki idealin gerçekleştirilme kaynağı burada söz konusu edilmektedir.kısacası insan,değişmeyen değerlerini değişen şartlar ve ortama göre yeniden tanımlamakta,belirlemekte,anlamakta ve anlaşılır kılmaktadır.
AİLENİN TANIMI, YAPISI VE İŞLEVLERİ
Aile bir ilişkiler sistemidir. Aile demekle neyi kastediyoruz? Soyut anlamda kişiler arası ilişkileri içeren belli kuralları olan bir düzendir.
Aile sistemi dediğimiz zaman aile içindeki bireylerin birbirleriyle nasıl etkileşimde bulunduklarını düzenleyen kuralların tümünü kastederiz.
Birey Davranışları İle Tüm Aileyi Yansıtır:
Her birey kendi benlik tanımlaması içinde ailenin tüm düzenini yansıtır;koşullar olanak verildiğinde, kendi bildiği türden bir aile ortamı yaratmaya girişir. Daha doğrusu koşul ve olanakları kendi bildiği aile türünden bir aile yaratacak biçimde kullanır. Bu nedenle babası alkolik olan bir kız alkolik bir adamla evlenir; annesi tarafından ilgi, sevgi görmemiş, yalıtılmış bir erkek ise anneleri gibi duygusal yönden soğuk kadınlarla evlenirler. Aile içindeki roller böylece kuşaktan kuşağa kendi kendini böylesine yineler
Aile kan bağlılığı,evlilik ve diğer yasal yollardan, aralarında akrabalık ilişkisi bulunan ve çoğunlukla aynı evde yaşayan bireylerden oluşan;bireylerin cinsel,psikolojik,sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılandığı, topluma uyum ve katılımlarının sağlandığı ve düzenlendiği temel bir birimdir.(akt. Bulut,1990)
Sistem perspektifine göre aile bir geçmişi paylaşan,duygusal bağı olan,bireysel aile üyelerinin ve ailenin bütününün ihtiyaçlarını karşılamak için stratejiler planlayan bireylerden oluşmuş kompleks bir yapı olarak tanımlanır.(Sabatelli ve Bartle 1995) öğeler arasında etkileşim vardır ve bu etkileşim sistemdeki öğelerin özelliklerinden etkilenir.
Aile bir geştalttır; üyelerinin toplamından daha fazlasını ifade eder.sistem bir küme değildir.çünkü öğeler arasında kararlı bir iletişim vardır ve sistemdeki parçalar birbirine bağlıdır.
Aile biçimleri çok genel olarak “çekirdek”ve “geniş aile” olarak sınıflanabilir.çekirdek aile ana baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşur.diğer akrabalarla da ilişkiler söz konusudur.ancak göreli olarak aile sorunlarında ve diğer ilişkilerde daha bağımsızdır.geniş aile ise ,birden fazla kuşağın bir arada oturduğu,ortak mülkiyet esasında ekonomik bir birimdir.evrensel nitelikte olan çekirdek ailenin biyolojik,toplumsal ve psikolojik işlevleri vardır.bu işlevlerden özellikle bakım ve toplumsallaştırmayı eğitim örgütleri büyük ölçüde üstlenmektedir.fakat çekirdek aile temas sosyalleşme gurubu olarak önemini korumaktadır.en azından çocuk köylerindeki bakımlarda bile ailedeki ana baba rollerini oynayan kişiler görevlendirilmektedir.ayrıca bir çok sosyal bilimcinin ortaklaşa önemsediği işlev maneviyata psikolojik gereksinmelerin karşılanmasıdır.yakın sevgisi ve anlayış duygusu ailede başka hiçbir gurubun gereğince karşılayamadığı temel işlevdir.geniş aile ;geleneksel tarıma dayalı toplumlarda ekonomik ve sosyal birlik olarak daha çok sayıda işlevi yerine getirmekle yükümlüdür.geniş ailenin ekonomik, üreme,eğitim,koruma,dinsel,boş zaman değerlendirme,eğlenme,konum sağlama gibi daha pek çok işlevi vardır.kentsel çekirdek ailede ise bu işlevlerin çoğu başka toplumsal kurum ve örgütlerce karşılanmaktadır.
BİR PSİKOLOJİK SİSTEM OLARAK AİLE
Ailenin bir sistem olarak incelenmesine olanak sağlayan hatta belirleyici özellikleri sayabileceğimiz bazı ölçütler:
a-) Her sosyal grupta olduğu gibi, aile bireylerini bir arada oluşlarını ortak bir amacı vardır. Ailenin amacı üyelerini ayrı ayrı bireysel güdü, niyet ve gereksinimlerinden bağımsız ve ötedir. Üyelerin adeta gizli antlaşma ile ve ortaklaşa belirlenen bu amaç bütün üyelerinin gereksinimlerini aynı anda karşılayabileceklerin sosyal, psikolojik, fiziksel v.b. bir ortam yaratmaktır.
b-) Her sosyal organizasyon gibi ailenin de bir örgütlenmesi / yapılanması vardır.
c-) Aile bir insan sistemidir.aileyi insan üyeler ,sosyokültürel kurultular,kişiler arası ilişkiler ve fiziksel çevre bir sistem yapar.
d-) Aile kendi içinde alt sistemlerden oluşur.Bir birey birden fazla alt sistemde yer alabilir.bu alt sistemlerde yine kendi amaçları ve diğer küçük sosyal grup özellikleri olan ,ancak “aynı aile sistemi “içindeki birliklerdir.
e-)aile ,belili koşulların gerektirdiği bazı değişiklikleri kendi yapısında gerçekleştirme ve gereksinimler için etkileşimsel yeterliği olan bir birimdir.
f-)aile içinde değişen durumlara en belirgin örnek,tıpkı bir birey gibi,yani gelişen bir sistem olarak karşılaştığı yaşam döngüsüdür.aile yaşam döngüsü kuramcıları,belirli bazı plato ve geçiş dönemleri olan evrelerden söz ederler.plato dönemleri göreli yapısal bir durgunluğa,geçiş dönemleri ise yapısal istikrarsızlığa ve ana değişimlere işaret eder.
g-)aileler aynı sonuca farklı yollardan da gidebilirler.yani insan gelişiminde söz konusu olan eşsonluluk ilkesi aileler içinde geçerlidir.farklı eğitim,ekonomik,kültürel,psikolojik donanımlara sahip iki ailenin”bireylerine destek olma,sahip çıkma”hedefleri ortak,ancak buna ulaşma biçimleri son derece değişik olabilir.
h-)aile yapısındaki dönüşümlere belirti üretmekte dahildir.özellikle ailenin yapısını değişen koşullara uydurma ve etkileşimsel yeterlik özelliği dikkate alındığında,bazı durumlarda yapının ancak psikolojik belirti üretmeye yetecek şekilde değişebildiği ve sistemin gereksinimlerini böyle doyurabildiği daha kolay görülecektir.
YAYGIN DÖRT AİLE YAPISI
KAPALI AİLELER
Kapalı ailelerde genellikle”geleneksel”olarak bilinirler.bu ailelerde kararları veren belli bir lider ve hiyerarşi sistemi vardır.bu lider anne veya baba olabilir.bu tip aileler üyelerinin ihtiyaçlarını sabitlik /durağanlık,yapı ve ait olma duyguları ile karşılamaya çalışırlar. Ebeveynlik otoriteye dayanır.kapalı aileler iyi işlerlerse kurallar ve sınırlar belli olur.ancak,bu ailelerde çocukların özellikleri yadsınır.çünkü kapalı ailelerde zıtlıklara karşı çok az hoşgörü vardır.ebeveynler katı kurallarla davranışları kontrol altında tutmaya çalışırlar.bu aileler oldukça katıdır ve üyeleriyle içi içedir.
GELİŞİGÜZEL AİLELER
Kapalı ailenin tam tersine,gelişigüzel aileler gurup yerine bireye önem verirler.Yani aile her üyenin ihtiyaç ve amaçlarını karşılamasına yardım eder.Aile yapısı hiyerarşik değil izin vericidir.Aile üyelerinin bağımsız olarak kendi problemlerini çözebilmeleri için cesaretlendirilir.Bu tip iyi işleyen aileler,çocuklarının yaratıcılığını ve bireyselliğini geliştirirler.ancak,gelişigüzel ailelerin iki zorluğu vardır.birincisi sınırlarını veya güvenli yapısını kurmada yetersizdirler.ikincisi ,gücü kullanmada ve ebeveynlikte zayıftırlar.bu nedenle etkileşim karışık hale gelir.gelişi güzel ailelerde ergen çocuklar kendilerini bir yapıya dahil etmek için çeşitli alt kültür guruplarına katılabilirler
AÇIK AİLELER
Açık ailelerde değerler karışıktır, hem bireyselliğe hem de guruba önem verirler. Kararlar bütün aile üyeleri tarafından alınır, bilgiler paylaşılır, işbirliği yapılır. Gelişigüzel ailelerin tersine, açık ailelerde iletişim fazladır. Açık aileler bireylerine güven verir.
EŞ ZAMANLI AİLELER
Eş zamanlı ailelerde iletişim kapalıdır. Bu nedenle sözel olmayan iletişim çok önemlidir. Başarılı aile üyeleri sözel olmayan bu mesajları okuyabilecek beceriyi geliştirirler. Eş zamanlı ailelerde çocuklar rutin ve düzenli bir ortam içinde güvenli ve ait olma duygularıyla yaşarlar. Ebeveynlerin iletişimi doğrudan ve açık olmadığı için bunları anlamak çok zordur. Bu tip ailelerde etkileşim az olduğu için samimiyetlik duygularını kaybetmişlerdir. Yinede bu tip aileler çocuklarına güvenlik ve ait olma duygularını yaşatmaya çalışırlar. Eğer ailede büyük bir değişim ortaya çıkarsa üyeler bunu inkar etmeye çalışırlar. Eş zamanlı aileler sakinlik ve huzur istedikleri için inkar edemeyecekleri kadar büyük bir problem oluncaya kadar üyelerine yardımcı olmazlar.
AİLENİN TEMEL GEREKSİNİMLERİ
1.Değerli Olma Duygusu: Aile içindeki etkileşim çocukları ya “ben değerliyim” ya da “değersizim” duygusuna götürür. Bu gereksinim aile içinde yerine getirilmezse çocuk her türlü davranışla bu duyguyu elde etmeye çalışır. Ergenlik çağındaki erkek çocukların çete(gang) kurarak çoğu kez ölümle sonuçlanan çatışmaları da, kendilerini önemli görmeyen aile ortamlarına bir tepki olarak yorumlanır.”Ben değerliyim” duygusunu aile içinde elde eden birey kendisini kanıtlamak için aşırı davranışlarda bulunmaya gerek duymaz.
2.Güven Ortamı: Aile içindeki bireylerin emniyette olduğu, dışarıdaki tehlikeli olayların aile içine girmeyeceği duygusu, bu gereksinmenin temel nedenidir. Eğer çocuk ev içinde kendisini güven içinde bulmuyorsa çocuk ailenin dışında bir yere yönelir. Aile ile olan bağlarını koparır.
3.Yakınlık Ve Dayanışma Duygusu: Aile içinde temel güven ve dayanışma varsa aile dışında bireyin karşılaştığı stres getirici olumsuz olaylar yıkıcı etkisini pek göstermez. Güven duygusunun baskın olduğu aile dış dünyanın yaratmış olduğu sıkıntı ve kaygılarından kendisini kurtarır. Bu tür aile içinde olan kimseler kendilerine olduğu gibi çevresine de güvenirler. Eğer aile içinde güven ve dayanışma sağlanmamışsa bu insanlar yoğun stres ve gerginlik yaşarlar. Bu kişiler kendilerine dahi güvenemezler. Dolayısıyla çevresinde yakın ilişkiler kuramazlar.
4.Sorumluluk Duygusu: Aile sistemi içindeki anne ve babalar davranış ve sözleri ile sorumluluk duygusunu ifade ederler. Aile içinde sadece anne baba değil herkes sorumluluk duygusunu paylaşır. Elbette ki çocuklara yaşları oranında sorumluluk yüklenmelidir. Tüm sorumluluğu kendi üzerine alan, çocuğunu sorumluluktan kurtaran anne ve babalar kendi yaşamını biçimlendirmekten aciz sürekli başkalarının yönetiminde olmaya yönelik bireyler yetiştirirler Bu tür tutumlar sonucunda yetişmiş bireyler yaşamlarında yer alan olaylardan sürekli başkalarını sorumlu tutarlar. Gelişimsel dönemi göz önüne alınarak çocuğun odasını toparlaması, ev işlerine yardım etmesi gibi konularda sorumluluğu sağlanabilir. Bunu yaparken kız ve erkek işleri kesin çizgilerle ayrılmamalıdır.
5.Zorluklarla Mücadele Ederek Onların Üstesinden Gelmeyi Öğrenme: Çocuğa her şey hazır verilmemelidir. Sorumluluk duygusunun gelişimi ile ilgili anlatılanlar zorluklarla mücadele etme ile ilgilidir. Çocuğun içinde bulunduğu gelişimsel dönem göz önünde bulundurularak çocuk kendi sorunları ile baş başa bırakılmalıdır. Bu durum onların zor sorunları ile mücadele ederek, uğraşmasına olanak vermek, kendisine güvenli sorun çözme becerileri gelişmiş bireyler olarak yetişmeleri için gereklidir. Karşılaştığı her zorluğa aşırı yardım eden ana babaların çocukları sürekli başkalarına muhtaç, kendilerine güvensiz olur. Böyle kişiler yetenek becerilerini keşfedemezler.
6.Mutluluk Ve Kendisini Gerçekleştirme Ortamı: Aile ortamı bir mutluluk ortamıdır. Şimdiye kadar anlatılan gereksinimlerin karşılanması mutlu olmayı getirir. Evde değerli olduğu duygusunu tadan birey mutlu olur ve yaptığı şeylerden doyum alır, kendini gerçekleştirme olanağı bulur.
7.Sağlıklı Manevi Yaşamın Temellerini Oluşturma Ortamı: Katı din kuralları altında yetiştirilmiş çocuk sürekli yargılanacağı, cezalandırılacağı korkusunu yaşar. Kendi yaşantı ve deneyimlerini zenginleştirecek iç ve dış dünyasını araştırıp keşfedeceği yerine körü körüne itaati, kendi düşünce ve duygularından utanmayı öğrenir. Sağlıklı manevi yaşam ailenin çocuğuna verebileceği en önemli süreçtir. Sağlıklı bir manevi temeli olan insanlar kendisi ile barışık, insan ilişkileri olumlu ve kuvvetli saygılı bireyler olarak yetişirler.
KORUNMASI GEREKEN BEŞ TEMEL ÖZGÜRLÜK
1.Şimdi ve burada olanı duyma ve görme (algılama) özgürlüğü
2.Kendi düşündüğünü olduğu gibi ifade edebilme özgürlüğü
3.Kendi duygularını olduğu gibi ifade edebilme özgürlüğü
4.Kendi arzularına göre bir şeyi isteme ya da reddetme özgürlüğü
5.Olmak istediği yönde gelişerek kendi özünü gerçekleştirme özgürlüğü
ANA BABALARIN YAYGIN TUTUMLARI
ŞİDDETLİ RET EDİCİ ANA BABA TUTUMU
Ret etme ,bir anlamda çocuğun bedensel ve ruhsal gereksinmelerini karşılamayı aksatacak kadar çocuğa karşı düşmanca duygular beslenilmesidir.
Şiddetli ret edici tutumu olan ailelerde çocuğa karşı düşmanmış gibi davranılır. Şefkat,sevgi,sıcaklık verilmez. Öz evlatları olduğu halde anne baba tarafından çocuk üvey evlat muamelesi görmektedir. Bazen sadece anne bazen de sadece baba çocuğu ret eder. Ama genelde aile içinde çocuğa soğuk davranılır.
Beğenilmez ve devamlı her yaptığı eleştirilir.Çocuğun eksik ve yanlış davranışları araştırılır.Çocuğa baskı yapmak için her türlü fırsat kollanır.Çocuğun iyi yönleri değil de devamlı kötü yönleri su yüzüne çıkarılır. Her türlü angarya bu çocuğa yıkılır. Bazen diğer çocuklar da bu muameleden nasiplerini almaktadırlar.Ama genel de günah keçisi olarak bir çocuk seçilir. Ret edilen çocuğa evdeki diğer çocuklardan farklı davranılır.
Aile sıcak,sosyal ve güven verici havadan kesinlikle yoksundur.Aile içi yaşam gerilim,çatışma ve kavgalarla doludur.
Anne baba çocuğu sevmemekte ,anlamamakta ve onu diktatörce yönetmeye çalışmaktadır.
KAYITSIZ VE PASİF ANNE BABA TUTUMU
Pasif ve kayıtsız ebeveyn ,çocuğun davranışları karşısında “ilgisiz ve kayıtsız” davranışlar sergileyen anne babadır. Onlar için çocuğun varlığı ve yokluğu belli değildir. Bu gruba giren anne babalar hoş görü ile boş vermeyi birbirine karıştırmaktadırlar.
Anne baba çocuğa karşı çocuğun kendisini rahatsız hissedecek kadar kayıtsız kalabilmektedir.Çocuğu ihmal eden anne baba zorunlu olduğu zamanlarda, çocukla yüzeysel bir ilişki kurabilmektedir.
Çocuk anne babayı rahatsız etmediği müddetçe ,görünürde çocukla ilgili pek bir problem yoktur.Eğer çocuk anne babayı rahatsız eder ve onların yollarına çıkıp engel teşkil ederse ,anne baba çocuğa karşı düşmanca bir tutum ve tavır takınır. Çocuğu düşman kuvvet ilan ederler.Daha sonra ise çocuğa karşı yine kayıtsız tutum sergilerler.
Anne babaların kişilik yapıları değişkendir.Rahat ,sessiz ,vurdumduymaz pasif oldukları gibi saldırgan da olabilirler.
BASKICI ,OTORİTER,KATI VE SIKI ANNE BABA TUTUMU
Çocuğunu ,kendi ideallerinde yaşattığı kalıplara uygun küçük bir yetişkin yapma çabasıyla ,yola çıkan ana babaların çoğunlukla katı,baskıcı ve hoşgörüsüz bir tutum içinde olduklarını görürüz.Çocuğumuz bizden yaşça be-dence ve ruhça küçük olabilir fakat bu çocuğumuzun bizim bir model küçüğü- müz olması anlamına gelmez.O henüz bir çocuktur.Evet çocuktur.Yaramazlık ve hatalar yapması kadar doğal olabilecek ne olabilir ki?
DENGESİZ,KARARSIZ VE TUTARSIZ ANNE BABA TUTUMU
Çocuk eğitiminde tutarsızlık çok yönlüdür.Çocuğun belli bir davranışı kimi zaman hoş görülmesi kimi zamanda aynı davranış yüzünden ceza alması çocukta cezanın anlamı ve suçun niteliği hakkında kuşkular uyanmasına neden olur.Acaba çocuğun bu davranışı anne babanın belirli bir anında, örneğin işten yorgun argın geldiklerinde,sinirli olduklarında veya evde misafir olduğunda mı yanlıştır? Sakıncalıdır? Yoksa her zaman sakıncalı ve uygun değildir?. Örneğin çocuk evde ıslık çalıyordur
AMAÇSIZ HOŞGÖRÜLÜ ANNE BABA TUTUMU
Anne babanın çocuklarına karşı hoşgörü sahibi olmaları çocukların bazı kısıtlamalar dışında ,arzularını ,diledikleri biçimde gerçekleştirebilmelerine izin vermeleri anlamına gelmektedir.Düzeyli hoşgörü sahibi olan anne babaların çocukları evlerine yönelik olumlu bireyler olurlar.Hoşgörü normal düzeyde ise , çocuk kendine güvenen ,yaratıcı ve toplumsal birey olarak karşımıza çıkar.
Amaçsız hoşgörüde ise yukarıda anlatmaya çalıştıklarımdan biraz farklıdır.Anne baba ev içinde ve dışında çocuğun kendilerini rahatsız etmemesi şartıyla ,çocuğun tüm davranışlarında serbestlik vardır. Çocuk bir müddet sonra anlar ki “Anne babayı rahatsız etmezsem, her şeyi yapabilirim.”Demeye başlar.
Böyle anne babalar hoşgörülü tutumlarından kolay kolay ayrılmak istemezler.Çünkü çocuğa dilediğini vermenin ona karşı koymaktan daha kolay olduğu düşüncesini kendilerine yerleştirmiştirler.Çocuğu en kolay metotla büyütmektedirler.Çocuğun istekleri “Bırak ver de ağlamasın,çocuk üzülmesin.” Veya “Çocuktur yapar,siz hiç çocuk olmadınız mı?”denilerek yerine getirilmeye çalışılır.Kendi yaşamadıkları çocukluklarının ;çocukları tarafından yaşanmasını isterler.
Böyle bir tutum çoğunlukla çocuğu cezalandırmaktan korkmanın ve çocuğa bebek muamelesi yapmanın bir dönüşümü olarak ortaya çıkmaktadır.
MÜKEMMELİYETÇİ ANNE BABA TUTUMU
Mükemmeliyetçi anne baba her şeyin en iyisini çocuğundan bekler.Kendi gerçekleştiremediği yaşantıları çocuklarının gerçekleştirmesini ister. Mükemmeliyetçi anne babanın çocuğu sınıfın birincisi ve hatta okulun birincisi olmalıdır.Ayrıca çok iyi resim yapmalı,şarkı söylemeli,iyi konuşmalı,lider olmalı, iyi yüzmeli,koşmalı herkesin parmakla göstereceği örnek davranışlar sergileyen çocuk olmalıdır. Hayır !Böyle ailelerde çocuk asla çocuk olmaz.Çocukluğunu yaşayamaz.
KABUL EDİCİ,GÜVEN VERİCİ HOŞGÖRÜLÜ VE DEMOKRATİK ANNE BABA TUTUMU
Anne babanın çocuğu kabulü,sevgi ve sevecenlikle ele alması,çocukla ilgilenmesi şeklinde davranışa yansımaktadır.Kabul eden anne baba,çocuğun ilgilerini göz önünde tutarak ,onun yeteneklerini geliştirecek ortamı çocuk için hazırlar.Kabul gören çocuk,genellikle sosyalleşmiş,işbirliğine hazır,arkadaş canlısı,duygusal ve sosyal açıdan dengeli ve mutlu bir bireydir.
Anne baba birbirlerine ve çocuklarına karşı olan duygularında net ve açıktır.Aile içinde güven ve şeffaflık vardır.Aile huzurludur.Problemlerle nasıl baş edebileceklerini birlikte araştırırlar.Bu ortamda yetişen çocuğa kişilik özelliği olarak aynen yansır.
Ana babaların çocuklarına karşı hoşgörülü sahibi olmaları,çocuklarını desteklemeleri,bazı kısıtlamaların dışında çocuğun istek ve arzularını yerine getirmeleri anlamına gelmektedir.
ANNE-BABA DAVRANIŞLARININ ÇOCUK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Çocuğun zeka ve kişilik gelişiminin temelinde annenin ve babanın davranışlarını buluyoruz. Onların tek tek kişilikleri, birbirlerine olan davranış ve tutumları ve çocuklarına gösterdikleri ilgi ve davranış biçimleri gerçekten çok önemlidir. Çocuğun zeka ve kişilik gelişiminde, özellikle anne ve baba davranışlarının büyük rolü vardır.
Bazı çocuk ileriki yaşamında tıpkı anne ve babası gibi davranır.
Bazı çocuk öyle zorlanmıştır ki, reaksiyon olarak, kendisine yöneltilen davranış ve eğitim tarzının tam tersini seçer. Doğru ya da yanlış olduğunu gözetmeden… İçinde birikmiş acı ve sorunlar nedeni ile…
Bazıları da, kendi anne ve baba davranışlarını bilinçli bir yorum süzgecinden geçirir ve en iyisini, en doğrusunu uygulamaya çalışır.
- “Benim doktor olmamı isterdi, annem… Olamadım… Bari oğlum doktor olsun. Bunu sağlamak zorundayım…”
YA DA
- “Okutmak için boşuna zorladılar beni… Zamanım boş yere harcandı. Ben çocuğumu okutmayacağım. Bir an önce hayata atılsın ve para kazansın.”
YA DA
- “Onun annesi ve babası olarak görevimizi seve seve yapacağız. Neye yeteneği varsa ve ne olmak isterse öyle olsun. Eğitmek, yetiştirmek, mutlu ve verimli olmasına yardım etmek en büyük görevimiz bizim…”
Bu ve benzeri davranışlara çok sık rastlamaktayız. Genellikle çocukların öğrenim ve eğitimlerinde anne ve babanın, idealleri büyük rol oynamaktadır. Çocuklarında adeta kendilerini gerçekleştirmek istemektedirler. Kişilik özellikleri tam gelişmemiş olan “BÜYÜK ÇOCUKLAR” dır bunlar… Kendi geçmişlerinden , kendi çocukluk sorunlarından sıyrılamamış olan büyük çocuklardır
AİLEDE PROBLEMLER
Türk ailesini olumsuz yönde etkileyen pek çok problemler vardır. Kısaca bu problemleri şöyle sıralayabiliriz:
- Köyden şehre göç, hem sosyal yalda, hem de ailede büyük değişikliklere yol açmıştır. Başta köydeki gelenek ve göreneği kontrol edici baskısından kurtulup, başıboş bir ortama itilmişlerdir. Özenilen, gıpta edilen, taklit edilmeye çalışılan yabancı bir çevreye gelmişlerdir. Kitle iletişim araçlarının tesiri ve moda, aileyi derinden sarsmaktadır. Birçok aileler bu sıkıntıya ve perişan hayata, sırf kuru bir kavga uğruna katlanmaktadırlar. Diğer taraftan özenti sonucu bütçelerini zorlayan harcamalara gitmektedirler aile bütçesinin sarsılması önce geçimsizliğe, daha sonrada boşanmaya kadar varan bir dizi hususlara sebep olmaktadır.
- Sırf maddi mülahazalarla yurt dışına giden vatandaşlarımızın aile ve çocukları, hem kendileri hem de milletimiz için büyük bir problemdir.götürülmeyip yakınları yanına bırakılan çocuklar ,aile şefkatinden mahrum ,birazda başıboş olarak yetişmektedir.yabancı ülkelerde doğan ve yaşayanları ise ,büyük kültür ve kimlik buhranıyla karşı karşıya gelmektedir.
- Devamlı reklamlara muhatap olan aile israfın içine itilmektedir.buda aile bütçesini zorlamaktadır hatta geçimsizlik sebepleri arasıda,israfın önemli payı olduğu unutulmamalıdır.
- Günümüzde ailelerin kendini müdafaa mekanizmaları zayıflamıştır.bunları canlandırmak gerekir.mesela,saygı,iyi örnek olma annenin mürebbilik rolü gibi.
Türk ailesinin dayandığı temel değer ile şartlar ve ortamı arsında bir uyumsuzluk,belki e bir çatışkıdan söz edilebilir.bu uyumsuzluk veya çatışkıyı iki guruba ayırabiliriz.
- İç Uyumsuzluk
Ailenin dayandığı temel değerin ,zaman içinde ortaya çıkan yeni şartlara göre yorumlanması yapılmadığından veya geç yapıldığından dolayı ortaya çıkan uyumsuzluk.bunun nedeni belli bir kültürel yeterlik, birikim yokluğu olabileceği gibi, siyasi, teknik veya ekonomik kararların uygulanması sonucu şeklinde de ortaya çıkabilmektedir. Elbette daha başka nedenlerin etkisi bu arada düşünülebilir.
Bu hususta özetle şu tespitin yapılabileceği söylenebilir. Ailede içi uyumsuzluk, eğer ailenin dayandığı temel değer değiştirilmek istenmiyorsa, belli sarsıntılara yol açsa bile, giderilebilir. Bu konuda Türk ailesinin geçirdiği önemli deyimlere sahip olduğu belirtilmelidir. Ancak burada vurgulanması gereken ailenin dayandığı temel değerlerin reddedilmesi, ortaya çıkan şartlara karşı destekleyici düzenlemelerin yapılmasıdır. Nitekim bugün için Türk ailesinin çeşitli nedenlerin oluşturduğu bir iç uyumsuzluk yaşadığı söylenebilir buna karşı alınacak kısa vadeli önlemlerin tespit edilmesi gerekir. Ancak sadece önlemler sınırında kalmak sağlıklı bir sonuca götürmez bu önlemlerle birlikte eğitime, kültürel değerlerin fonksiyonel hale getirilmesine, toplumsal ve ekonomik sorunların çözümünde destekleyici yöntemlerin uygulanmasına ihtiyaç vardır.ailedeki iç uyumsuzluk, ailenin dayandığı temel değerden değil, bu değerin algılanma ve yorumlanma yetersizliğinden kaynaklanmışa benzemektedir. Bu bakımdan aile fertlerinin eğitilmesi bir dereceye kadar mümkün ise de bir noktadan sonrada toplumun duyarlılığına ve devletin rasyonel ve yerinde düzenlenmesini sorumlu kılmaktadır.
- Dış Uyumsuzluk
Devletin yada siyasi iktidarların, iletişim organlarının, bazı çevre ve kuruluşların topluma, aileye ve insana rağmen kültürel bir değişime, yani dünya görüşünü ikame etme çabalarına ağırlık vermesi. Şüphesiz bunun tarihi, siyasi kültürel bağlamda yürütülmeye çalışılması sorunun çok yönlülüğünü ortaya koyar. Türk ailesinin karşı karşıya kaldığı dış uyumsuzluğun anlaşılmasında , yorumlanmasında ve çözümlenmesinde mutlaka dikkate alınmak durumundadır. Belki de çatışma olgusunu bu bağlamda temellendirmek gerekebilir.
EVLİLİKTE KAVGA
Evlilik aylarında çiftlerin çoğu gerçekle pek ilişiği olmayan hayal dünyalarında yaşarlar. Daha evliliklerinin ilk aylarında, bir arada yaşamaya alışma devrelerinde kavga etmek bir çokları için ölüm demektir. Bu bakımdan da ilk aylarda her iki tarafta kavgadan sakınmak için ellerinden gelen çabayı harcar eşlerinde kendilerini kızdıran rahatsız eden yanlar bulsalar bile bunları içlerine atarlar. Sonunda içe atıla atıla bu duygular günün birinde ufak bir söz veya davranış sonucu taşıverir ve o zaman da kavga patlak verir. Böyle bir kavga çözümlenmeleri pek de güç olmayan çeşitli sorunların dile getirilmesine yardım eder.Bazıları kavgayı günlük çeşitli olaylarla gerilen sinirlerine bir rahatlık verme aracı olarak kullanırlar. Günlük yaşamın sinirlerimiz üzerindeki baskısı o derece fazladır ki, pek çoklarımız zaman zaman bu baskıyı azaltmaya gereksinim duyarız. Yalnız basıncı azaltmada, evdekilerle kavga etmeden daha uygun yollar vardır: Açık havada idman yapmak, sinemaya, tiyatroya gitmek, spor yapmak gibi.Bununla birlikte sık kavga etmek eşler üzerinde birikici bir etki yapar. Her kavgada kullanılan bazı acı sözleri unutmak güç olacaktır. Kavga anında bu acı sözlerin eşleri fazlasıyla ve bunların uzun süre unutulmaması olasıdır.Evli eşler arasındaki kavgaların sıradan iki insanı kavgalarından çok daha tehlikeli ve zararlı olmasının bir nedeni de eşlerin birbirlerinin zayıf yanlarını çok iyi bilmeleridir. Kavga esnasında onun benliğini ve kişiliğini en çok kırabilecek ve dile gelip söylenmesinden korktuğu gerçekleri ortaya döküverme, içten bile değildir.
ÇOCUĞUN YANINDA AİLE MÜNAKAŞALARI
Çocuğun yanında aile münakaşalarının ve bunun yinelenmesi doğru değildir. Çocuk bunlardan endişe duyar. Bu endişenin bir şekli kendi benliğinin ne olacağı tarzındadır. Kendine ve geleceğine dair güven hissi bir bakıma emniyet hissi yetersizliği burada söz konusudur. Gayet tabii anne ve babalarına sevgisi, onları kaybetme korkusu da böyle anlarda belirecektir. Çocuğun ruh sağlığı olumsuz yönde etkilenecektir. Aile münakaşaları eğer çok gerekli ise çocuk uyuduktan sonra yapılmalıdır. Zira çocuğun bu münakaşalardan yaralanması hiç kimsenin işine yaramayacaktır. Sorunlu bir çocuğun bakımı aile için daha da güç olacaktır.Çocuk kendisine iyi bir hayat sağlamak için gösterilen gayreti bilmelidir. Bu ağırlığın anne baba ve diğer sosyal çevre bireyleri üzerinde olduğunu öğrenmelidir. Fakat bu hal asla çocuğun başına kakılmamalıdır. Sıkıntılar altında ölmüş, bitmiş intibaa da verilmemelidir. Zira bu yaşta anne ve babası çocuk için abide denilebilecek ölçüde üstündür.
ÇOCUKLARINI İHMAL EDEN ANNE VE BABALAR
Çocuklarını ihmal eden ona veya onlara kötü muamele yapan anne ve baba çoğu zaman bunu istemeyerek yapar. Bu çemberi kırmak aileye hizmet gereklidir. Çocukların içinde onları büyümeye yönelten kuvvetli bir çaba vardır. Eğer gayretlerimizi çocuğun bu kuvvetli çabası ile bağdaştırırsak onun tam olarak gelişmesini sağlamış olma yönünde çok önemli adım atmış oluruz. Çocuklarını ihmal eden anne babaların büyük bir kısmı çocuğu tanımamakla yanılgıya düşmektedirler. Çocuk arkasında ana ve babasının desteği, önünde ise onların kuvvetli tecrübe bilgisi bulunduğu müddetçe başarı yolundadır.
Her zaman bilinen bir söz vardır:” Eğitim ailede başlar” Gerçekten de çocuğa aile içinde gereken becerileri kazandırmaya çalışıyoruz. Ama ne kadarını ve nasıl. Zaten önemli olanda “Nasıl” sorusunun cevabı. Her aile başarılı çocuklar yetiştirmek ister. Bunun için çocuklarına mümkün olduğunca iyi bir gelecek sağlamaya çalışırlar. Onları iyi okullarda okutmak ister. Bunun için aile varını yoğunu ortaya koyar tüm özverisini çocuğuna verir. Ancak yadsınan bir konu vardır ki oda çocuğun sağlıklı bir kişilik nasıl geliştireceği. Aslında hayatta her şey başarı değildir. Önemli olan çocuğun içinde bulunduğu dönemi nasıl atlattığı, nasıl bir kimlik oluşturduğudur.
Çocuk aileyi yansıtır. Aile içindeki bireylerin kişilik yapısı çocuğun kişiliğini şekillendirir. Yani aile iletişim becerilerini kullanmazsa çocukta iletişim becerilerini kullanamaz. Dolayısıyla çocuk hem ailede hem de sosyal çevrede sürekli çatışma içine girer.
O halde “aile çocuğa nasıl eğitim verecek, çocukta nasıl sağlıklı bir kişilik oluşturacak?”.
Elbette ki her anne baba çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmek ister. Çocuğuna iyi niyetle yaklaşmaya çalışır. Ama anne baba iyi niyetleri kullanmasına rağmen yanlış yöntemleri kullanabiliyor. Burada ailenin vereceği iyi bir eğitim çocuğuyla kurduğu sağlıklı iletişim becerilerini kullanmasına bağlıdır. Bu sağlıklı iletişimi çocukla kurabilmek için önce onu tanımak ve onun temel gereksinimlerine saygı duymak gerekir.
İşte ben de bunu düşünerek etkili iletişim kurma yollarını basit olarak size anlatmaya çalıştım . Bu kitapçıkta çocuğunuzun temel gelişimsel özelliklerini görecek, onu daha iyi tanıyacak ve daha iyi anlayacaksınız. Ayrıca sorun çözme, ben dilini kullanabilme, etkin dinleme gibi temel iletişim becerileri ile çocuğunuza daha olumlu yaklaşabileceksiniz
Her şeyden önemlisi çocuklarınızı ayrı birer kişi olarak görüp onların kişiliklerine, bağımsızlıklarına saygı duymaktır. Çocukları tanımada ve anlamada en büyük yardım aslında kitaplar değil çocuğunuz ve sizlerin arasındaki o köprüdür. Yani: ETKİLİ İLETİŞİM.
Etkili iletişim çocuğunuzla aranızdaki o köprüyü kurup ona ulaşmanızı kolaylaştıracaktır…
AİLE İÇİ İLETİŞİM
Etkili iletişimin temelinde bireyin kendisini tanıması, kendi değerlerinin ve tutumlarının farkında olması ve kendine güven yatar. İyi bir iletişimci ipuçlarını anında görür (jestler, mimikler, beden duruşu) ve onları gerçekçi olarak değerlendirir.
1.Emir vermek, Yönlendirmek: Bu iletiler kişinin duygularının önemsiz olduğu mesajını verir. Kişi diğer kişinin istediğini yapma zorunluluğunu hisseder.
2.Uyarmak, Gözdağı vermek: Bu iletiler de emir verme ve yönlendirmeye benzer; ancak kişinin vereceği yanıtın karşılığı olacak tümceleri de içerir. Kişinin isteklerine saygı duyulmadığı mesajını verir. Bu durum kişide öfke ve düşmanlık yaratır.
3.Ahlak dersi vermek: Bu tür ilişkilerde otoritenin ve zorunlulukların gücü kişiye karşı kullanılır. “yapmalısın, etmelisin” mesajlarını iletir ve bireyi karşı koymaya zorlar.
4.Öğüt vermek ve çözüm önerileri getirmek: Kişinin sorunlarını kendi kendisine çözeceği yeteneğinin olmadığına inanıldığını gösterir.
5.Öğretme, nutuk çekme, mantıklı düşünceler önerme: Bu durum aile içinde o anda herhangi bir sorun yokken çocuklar tarafından kabul edilebiliyor; ancak, sorun anında bu durum kabul edilmiyor ve daha fazla çatışmalara neden oluyor. Mantıklı düşünceler önerme çocuğun mantıksız ve bilgisiz olduğuna dair mesaj iletir.
6.Yargılamak, eleştirmek, suçlamak,aynı düşüncede olmamak: Bu iletiler çocuk üzerinde diğerlerinden daha fazla olumsuz etki yapar. Bu değerlendirmeler çocuğun benlik saygısını düşürür. Çocuklar hakkında yapılan olumsuz değerlendirmeler çocuğun kendisini değersiz, yetersiz görmesine neden olur.
7.Övmek, aynı düşüncede olmak, olumlu değerlendirmeler yapmak: Genel inanç olarak bu durumun çocuğa zarar vereceği hiç düşünülmez. Çocuğun öz imgesine uymayan değerlendirmelerin yapılması çocukta kızgınlık yaratır. Çocuklar bu iletileri anne babanın kendilerini yönlendirme ve isteğini yaptırma girişimi için kurnazlık olarak yorumlarlar. “Siz böyle söyleyince sanki ben daha çok mu çalışacağım?” gibi düşünürler. Övgü ise başkalarının yanında yapılıyorsa çocuğu utandırır. Aşırı övgü sonucunda çocuk buna alışır ve övülmeye gereksinim duymaya başlar.
8.Ad takmak, alay etmek: Çocuğun benlik saygısı üzerinde olumsuz etki yapar.
9.Yorumlamak, analiz etmek, tanı koymak: Bu durum çocuğun konuşmasını, kendi duygularını ifade etmesini engeller.
10.Güven vermek, desteklemek, avutmak, duygularını paylaşmak: Anne babalar çocuklarının duygularını tam olarak anlamadıklarında ortaya çıkar. Böyle bir durumda sorun hiç yokmuş gibi algılanıp avutma eğilimine gidilir.” Üzülme yarın her şey düzelecek, kendini daha iyi hissedeceksin” gibi mesajların verilmesi çocuğun önemsenmediği hissini verir.
11.Soru sormak, sınamak, sorgulamak: Çocuk sorgulanıyor hissine kapıldığında bu durum onda güvensizlik, kuşku oluşturur.
12.Sözünden dönmek, oyalamak, alay etmek, şakacı davranmak, konuyu saptırmak: Böyle iletiler yüzünden çocuk anne babasının onunla ilgilenmediğini, duygularına saygı göstermediğini belki de onu dışladığını, dikkâte almadığını düşünür. Çocuklar sorunlarını dile getirdiklerinde çok ciddidir. Şaka ve espriyle karşılık vermek onları incitebilir ve itilmişlik kenara atılmışlık duygusunu verir.
EŞLER ARASI UZLAŞMACI DİYALOG KONUSUNDA ON İLKE
İLKE 1: SÖYLEYİN
Aklınızdan geçen her şeyi söyleyin kaygılarınızı, korkularınızı ve isteklerinizi dile getirin. Sizin için önemli konulara eşinizin de önem vermesi için tercihlerinizi ortaya koymanız gerekir. Her duygunuzu açıklıkla paylaşmak, aranızda bir yakınlık bağı oluşturur. Bu da birbirinize olan bağın güçlenmesini ve derinleşmesini sağlar. Ayrıca kendinizi ciddiye alarak, duygu ve düşüncelerinize saygıyla kulak vererek, eşinizin de sizi anlayışla dinlemesi olasılığını arttırabilirsiniz.
- Gerçekten söyleyin: İpucu vermek yada dolaylı iletişim, riski fazla, kazanç umudu az bir stratejidir. Duygu ve istekleri açıklıkla ifade etmek her zaman daha etkilidir.
- Ummaktan ve merak etmekten kaçının: Eşinizin aklınızdan geçenleri okumasını ummanız, hem onu hem de sizin aklınızı karıştırır: Aynı sizin eşinizin aklından geçenleri okuduğunuzu zannettiğiniz gibi. Ummak ve merak etmek konularının alternatifi, söylemek ve sormaktır.
- “Biliyorsun, bence” lere dikkat edin: Eşinize belli bir konudaki düşüncenizi daha öncede ifade ettiğinizi düşündüğünüzde sözlerinizle biliyorsun, bence diye barlarsınız oysa “biliyorsun, bence” diye başlamak yerine düşüncenizi dolaysız olarak ifade etmeniz daha doğrudur, çünkü diğeri eleştirel yöntemdir ve karşınızdaki insanın hemen kendisini savunmaya çekmesine neden olur.
- “İstediklerinizi söyleyin, istemediklerinizi değil”: İstemediklerinizi söyleyerek kaygılarınızı dile getirebilirsiniz, ama bu yolla istediklerinizi ifade etmiş olmazsınız. Birine istemediklerinizi söylemek, o insana renkli bir fotoğraf vermek yerine filmin negatifini vermeye benzer eşinize negatifler vermek yerine pozitifi verin, yani istediklerinizi ifade edin.
- “Rica edin, şikayet değil”: Şikayetler geçmişe odaklanır, umutsuzluk yaratır. Ricalar tercihlerinizi ifade eder gelecekle ilgili davranışlarınıza odaklanır ve şimdiki durumunuzu düzeltmeniz yolunda size yol gösterirler.
İLKE 2 : DUYGULARINIZI DİLE GETİRİN
Duygularınız eşinizle paylaşmanız gereken önemli bilgilerdir. Aynı zamanda duygularımızı düşüncelerimiz için bir başlangıç noktası olarak almamız gerekir. Duygular, düşünceler ve eylemler birbirinden ayrılmazlar: Üçü bir arada iş başındadır. Bir duygunuzun farkına vardığınızda, aldığınız mesajı doğru değerlendirebilmeniz için, o duygu hakkında iyice düşünmeniz gerekir. Duygularınızı bu şekilde kullanabilirseniz, kaygılarınızın, korkularınızın ve tercihlerinizin neler olduğunu anlamanızda size yol gösterirler.
- “Duygular tek sözcükten oluşan etiketlerdir”: “Hissediyorum” demek bir takım duygular içinde olduğunuzu belirtir. Duygunuza utanç, neşe, sinirli, iğrenmek gibi bir etiket yapıştırıp, bu duygunuza odaklanmakla ilk adımı atmış olursunuz.
- “Senin .… tığını hissediyorum” şeklindeki ifadelerinize özellikle dikkat edin : “Senin yeterince uyumadığını hissediyorum şeklindeki bir ifade bir duygunun ifadesi değil, karşıdaki insan hakkında söylenmiş bir sözdür. Karşıdaki kişinin hemen savunmaya geçmesine neden olur, çünkü bir eleştirinin yolda olduğunu göstermektedir. Çözüm duygulardan önce düşüncelerin ifade edilmesindedir.
- “Duygularınızı sözcükler dökün davranışlara değil”: Duyguların davranışlarla değil sözcüklerle ifade edilmesi yanlış anlaşılma riskini azaltır ve eşinizin tepkilerinin de içten olmasını sağlar.
- “Kışkırtıcı bir dil kullanmaktan vazgeçin”:kullandığınız dil duygusal anlamda ne kadar yoğunsa eşinizin yanıtları da o kadar yoğun olacaktır. Her ikinizde ne kadar duygusal olursanız, tartıştığınız konu ne olursa olsun birbirinizi düşman görmeniz o kadar olasıdır.
- “Benim kendimi……. hisetmeme neden oluyorsun” dememeye özen gösterin: Örneğin “Benim kendimi çok kötü hissetmeme neden oluyorsun ve ne yapacağımı bilemiyorum.” Gibi bir cümle bir suçlamadır, duygularınızı ifade etme biçimi değil. Böyle bir ifade duygularınızın sorumluluğunu sizi dinleyen kişinin omuzlarına yükler. Oysa “Kendimi çok kötü hissediyorum” cümlesi yaşadığınız durumu tanımlar bir suçlama değildir.
İLKE 3 : GİRMEK YASAKTIR
Eşinizin düşünceleri hakkında konuşmamalısınız kendi düşünceleriniz hakkında konuşmanız ve eşinizin düşüncelerini sormanız çok önemlidir: Ancak eşinizin düşünceleri hakkında konuşmakla, kendi kişisel duygu ve düşüncelerinizle eşinizin kişisel duygu ve düşüncelerinin arasındaki sınırı zorlarsınız.
Eşiniz hakkında konuşmak, eşinizin özerkliğini tehlikeye atar ve iki ayrı birey değil de tek bir insanmışsınız gibi olağandışı bir durum ortaya çıkar. Bireyler bağımsız kimliklerini yitirmek istemezler. Eşinizin düşünceleri hakkında yorum yapmak aranızda zıtlık doğmasına neden olurken eşinizin kaygıları yada düşünceleri hakkında soru sormak sizi birbirinize yakınlaştırır.
- “Sınır ihlallerini bırakın iç görü kazanın”: Bir başkası adına konuşmak, ona ne yapması yada kendisini nasıl hissetmesi gerektiğini söylemek, o insanların sınırlarını zorlamak anlamına gelir. Bu tür sınır ihlalleri hiç farkına varmadan gerçekleşir ve ters bir tepkinin bedeli çok ağırdır.Sadece kendiniz hakkında konuşmanız ve eşinize hakkında soru sormanız gerektiğini unutmayın.Sınır ihlalinde bulunduğunuzu her fark ettiğinizde eğer duygu ve düşüncelerinizi hemen kendinize yönlendire bilirseniz iç görü kazanma becerisi elde edebilirsiniz
Sınır ihlallerinin türü:Akıldan geçenleri okumaya çalışmak.duyguları okumaya çalışmak,etiket(nitelikler)yapıştırmak eleştirmek,öğüt vermek yada yönetmeye çalışmak.
- “Kördüğüm haline gelmiş konuşmaları çözün”:kördüğüm terimini eşlerin birbirlerinin duygu ve düşüncelerini ifade etmelerinden kaynaklanan karışık durumlar için kullanılıyor.Eğer eşinizin kendinizce ne düşündüğü hakkında konuşuyorsanız ve eşiniz de size karşı aynı şekilde davranıyorsa,aranızdaki diyalog zamanla çözümsüz bir hal alır bu diyalogu çözebilmek için,cümlelerinize”ben”diyerek başlayın ve sadece kendi duygu ve düşüncelerinizden söz edin,yada eşinize soru sorun.
- “Biz”diye konuşmamaya özen gösterin:”Biz” adılı iki özerk birey olduğunuz ve farklı duygu ve düşüncelere sahip olduğunuz gerçeğini maskeleyen bir sözcüktür.Duygu yada düşünceleriniz hakkında konuşurken biz adılını kullanmak gerginliklere yol açabilir.
- “Sen …dıgın zaman ben” ile başlayan cümlelerin yarattığı cümleler:
“Sen sofrayı kurmadığın zaman ne yapacağımı bilemedim”.Diye başlayan cümleler eşinizin sizin sınırlarınızı ihlal etmeden size diyalogu sürdürme olanağı tanıdığının kanıtıdır.
İLKE 4 :HAVA KİRLİLİĞİNE HAYIR
Eşiniz hakkındaki küçük düşürücü yorumlarınız aranızdaki atmosferin kirlenmesine neden olur.Her tür mesaj karşıdaki insana nötr bir biçimde,ona değer verdiğinizi anlatır şekilde yada “seni sevmiyorum” anlamını veren zehirli bir biçimde verilebilir.Ses tonunuz neşeli olduğunuzu,zevk aldığınızı yada tatmin olduğunuzu ifade edebildiği gibi,bir şeyi onaylamadığınızı,alay ettiğinizi yada bir şeyden hiç hoşlanmadığınızı anlatabilir karşınızdaki insana.Karşıdaki insanı zehirlemek,bazen kullanılan sözcüklerin çağrıştırdığı gizli anlamlarla da mümkün olur.Zehir saçan yorumlar eşinizi kışkırta bilir. Ve birbirinizden uzaklaşmanıza neden olabilir. Bu yorumlar ilişkinizin gücünü bir birinize sevgi göstermekten,bir birinizi incitmeye yönlendirir ve benlik saygınızın ve evliliğinizin zarar görmesine neden olur.
- “Yaşananlar hakkında bilgi verin,eleştirmeyin”:Yaptıklarınız hakkında bir başkasından bilgi almak,kendinizi değişik bir açıdan aynada görmeye benzer. Nasıl davranmanız gerektiği konusunda seçenekler sunar size. Davranışlarınız hakkında bilgi almak daima olumlu değişmelere neden olur. Eleştiri ise zehirli bir iğne gibidir. Duygularınızı incitir ve savunmaya geçmenize neden olur.
- “zehirli sınır ihlallerinden kaçının”:Eşinizin sınırlarını ihlal eden yorumlar onun kendisini savunmaya geçmesine neden olur ,çünkü bu yorumlar onun sınırlarını aşmıştır. Eşinizi olumsuz bir şekilde yorumladığınız zaman onun hemen savunmaya geçtiğini görürsünüz,çünkü onun benlik saygısına zarar vermişsinizdir. Bu tür zehirli sınır ihlalleri aynı zamanda kaygılı,öfkeli ve ters tepkilere neden olur.
- “zehirli sınır ihlallerinden vazgeçin,şefkatli davranmaya ve iç görü kazanmaya çalışın”:Sınır ihlallerinin panzehiri,iç görü sahibi olmaktır iç görü sahibi olmak kendinizi tanımaktan geçer,düşünce ve duygularınızın ifadesidir,eşinizi olası en iyi açıdan görme sanatı olan şefkattir. Eşinizin iyi niyetini ve olumlu davranışlarını tanıdığınız zaman ona karşı şefkatli ve anlayışlı davranırız.
İLKE 5 :BİLGİ EDİNMEK İÇİN DİNLEYİN
Öncelikle,eşinizin söylediklerinin doğru,yararlı ve mantıklı olup olmadığını anlamak için dinleyin . Eğer dinlerken amacınız eşinizin söylediklerinin yararlı olup olmadığını anlamak ise,onun size sunduğu bilgileri anlamak için dinliyorsunuzdur. Dinlemenizin amacı bilgi edinmektir bilgi edinmek için dinlemenin karşıtı,itiraz etmek için dinlemektir. Eğer eşinizin yanlışını bulmak için dinliyorsanız,çok değerli bilgilerden yoksun kalırsınız ve aranızdaki ilişki bir çekişmeye dönüşür.
- “ama”lara dikkat edin”:Ama sözcüğü daha önce söylenen her şeyi bir anda siler atar. Sizinle ilgili yorumları ama ile başlayan bir cümle ile başlarsanız,eşinizin size sunduğu bilgiyi kabul etmeyip,reddettiğinizi ifade ediyorsunuz demektir. Söylediğiniz herhangi bir şeye “ama”ile başlayan bir yanıt alırsanız ,söylediklerinizin dikkate alınmadığını düşünerek rahatsız olursunuz.
- “ama”yerine “ve” kullanın :”ama” nın panzehiri ve dir.”ve” sözcüğü sözlerinize yeni bir şeyler ekleyeceğinizin belirtisidir: oysa “ama” sözlerinizden bir kısmını geri alacağınızı ifade eder. “ve” sözcüğü yada “aynı zamanda” gibi benzeri ifadelerle diyaloglarda akış sağlanır.
- “dikkatli dinleme konusunda alıştırma yapın” dikkat bir ışına benzer.dikkatli dinlerken eşinizin size söylediklerine odaklanırsınız. Çiftler farkında olmadan eşleri konuşurken onları dinleme konusunda ihmalkar davranabilirler. Dikkatli bir dinlemede eşler birbirlerinin sözlerine içtenlikle kulak verirler.
- “Dinlemek daha güvenlidir”.
- “ Bir savcı gibi dinlememeye özen gösterin “
- “Bir dedektif gibi dinlememeye özen gösterin “
- “Bir yargıç gibi dinlememeye özen gösterin”
- İşittiğinizi belli edin”
- “Stratejik yinelemelerde bulunun”
İLKE 6:DUYGULARA KULAK VERİN
Duygular önemli mesajlar taşır. Sözcükler gerçekleri dile getirir:duygular isi bu gerçeklere “lezzet” –olumlu yada olumsuz ,içten yada yaralayan ,tehditkar yada zevkli – katar ve böylelikle gereken tepkiyi vermenizi sağlar.Dışarıda güneş pırıl pırıl olabilir ,ama dışarı çıkıp, güneşte bir yürüyüş yapmanızı sağlayacak olan duygusal durumunuzdur. Duygulara çoğunlukla gerekli önem verilmez. Duygular dostluk yada ciddiyet gibi hep geri planda tutulur ve önemsenmez.
- “ona empati gösterin “
- “duygulara kulak vermek güvenlidir”
İLKE 7: İKİ TARAFLI DİNLEYİN
Hem eşinizin hem de kendi sesinize kulak verebilme yeteneği ,özellikle bir eylem planı yaparken çok yararlı olur. Biri için önemli bir konu ,o anda diğeri içinde önem kazanır. Böylelikle birbirlerine “ benim için önemlisin “ mesajını veriyorlar.çiftlerin evliliklerinin yürümesi için kazanmaları gereken en önemli beceri iki taraflı dinleme olmalıdır.
- “Aşırı fedakarlık yapmamaya özen gösterin”
- “sesleri eşit olarak yükseltin”
- “zorbalık yapmamaya özen gösterin”
İLKE 8: DİYALOGLARINIZI DOKUYUN
Diyalog konusunda başarılı olanlar diyaloglarını dokurlar:her biri kendi perspektifini ,karşısındakinin perspektifiyle birlikte dokur ve ortaya tek ve karşılıklı anlayıştan kaynaklanan yeni bir görüş çıkar. Böylelikle de konuşurken bir fikir birliğine varılır. Dokunmuş bir diyalogda şunlar koşuldur.
_eşiniz konuşurken dikkatle dinlemek
_aldığınız bilgiyi yüksek sesle yinelemek
_Eşiniz sizi dikkatle dinlerken ,o konuda kendi görüşünüzü eklemek
- “kaygılarınızı paylaşın”
- “iyi dinleyiciler söz keser”
- “Yavaş davranmak her zaman hızlıdır”
- “Konuşmaları yinelerken genellemeler yapmaktan kaçının “
İLKE 9: DÖRT ÖZELLİĞE DİKKAT EDİN
Etkin bir diyaloğun dört önemli özelliği vardır.
- “Simetri sağlayın”
Diyalogda simetri yaşayan her birinin ne kadar konuştuğudur. Eşler eşit miktarlarda konuşuyorlarsa simetri sağlıyorlar demektir.
- “Kısa bölümler halinde konuşun”
- “Özel konuları paylaşın”
- “konuşmaları özetleyin”
İLKE 10:HAVAYI KONTROL EDİN
Çiftlerin,stresler ve gerginliklerle yüz yüze gelseler bile ,ilişkilerinin havasını kontrol etme şansları vardır. Genel koşullarınız ister sorunlu ,ister sakin olsun ,bir çift olarak kendi durumunuzu büyük ölçüde kontrol altında tutabilirsiniz. Buna hava kontrolü diyeceğiz.
Isıyı ve hızı kontrol altında tutun.
Kullandığınız sözcükleri kontrol edin.
Hızlandığınız taktirde ara verin.
Çıkış ve giriş yollarını planlayın.
Yorgunluk ,açlık ,hastalık ve bunalım anlarını kontrol altında tutun.