Anadolu efsaneleri, Anadolu’nun adıyla başlar. Neden Anadolu derler? Her karış toprağı bir efsaneyi dile getiren bu ülkenin de diyeceği vardır elbet. Çok uzaklara gitmeye lüzum yok… Şöyle Anadolu’nun ortasına, Ankara’ya yakın Kızılcahamam’a kadar uzanalım. Biraz ilerde Taşlıca köyü var. Köyün yanıbaşında bir taş oluk, oluğun yanıbaşında da bir yatır vardır. Anadolu dile gelir, ağızlar açılır, başlar anlatmaya…
Türk sultan asker toplar, sefere çıkar, dağ-taş, dere-tepe aşarlar. Ağustos güneşi, dudakları çatlatır,asker su diye kıvranmaya başlar. İşte bu sırada, tâ karşıki tepelerden omzunda ayran bakracı, ak saçlı bir nine görünür. Yanık dudakların tek umudu bir ihtiyar anada. Kadın, buradaki taş oluğun başına gelir, ayranını döker. Askerler oluğun başına üşüşürler. Manga manga, bölük bölük ellerindeki bakır mataraları doldururlar.
– Doldur oğlum!
– Dolu ana…
– Doldur yiğitlerim!
– Ana dolu…
İhtiyar anne ‘doldur!’ dedikçe askerler ‘ana dolu!’ diyerek buz gibi ayranla bağırlarını serinletirler. Öyle ki bir bakraç ayran, koca bir ordunun susuzluğunu giderir.
O günedek ‘Belde-i Rûm’ olan bu kutsal toprakların adı da ‘Anadolu’ olur.
Oluğun yanındaki mezarın bu ihtiyar, kerâmet sahibi anaya ait olduğunu söylerler ve ziyaret ederler. Hatta son yıllara kadar, bu mübarek ananın köyü olan Taşlıca’dan vergi alınmadığını da ilâve ederler…