Kalıtım ve çevre etkenlerinin zeka ve kişilik özellikleri üzerindeki göreli etkisi uzun zamandan beri şiddetle tartışılmaktadır. Bu tartışma genellikle doğa/kazanım tartışması olarak bilinir.
Örneğin, bir ZB testinde Jonathan, Scott’tan daha düşük puan alırsa bunun nedeni Jonathan’ın anababasının Scott’unkinden daha az zeki olması ve çocuğuna aşağı genler geçirmesi midir? Yoksa Jonathan’ın anababasının kendi çocukluğunda birtakım olanaklardan yoksun olması ve çok az eğitim olanağı bulması mıdır? Belki Jonathan’ın annesi gebeliği sırasında yeterli beslenmemişti ya da ilaç kullanmıştı. Belki de bu tür çevresel etkenlerin bazı bileşimleri Jonathan’ın görünürdeki geri kalmışlığına neden olmuştu. Araştırmacılar hem genetik hem çevresel etkenleri kontrol edebildikleri araştırmalar yürütebilselerdi bu sorulara daha iyi yanıt verebilirlerdi. Örneğin, eğer bir grup insanı aynı genotiple dünyaya getirebilselerdi ve deneklerinin doğum öncesi yaşantılarının özdeş olmasını sağlayabilselerdi, çevre etkenini değiştirebilir ve zeka gelişiminin nasıl etkilendiğini gözlemleyebilirlerdi. Elbette insanlarla böyle deneyler yapılamaz. Fakat hayvan araştırmalarında araştırmacılar çevre ve kalıtım etkenleri üzerinde daha fazla kontrol uygulayabilirler. Ayrıca, sıçan ve fare gibi hayvanların gebelik ve olgunlaşma süreleri kısadır, bu da daha fazla araştırma yapmaya ve daha fazla etkenin çabucak gözlenmesine olanak sağlamaktadır. Bununla birlikte, hayvanlar hakkındaki bulguların insanlara ve hatta diğer hayvanlara uygulanabilirliği sınırlıdır. Hayvan araştırmalarında genetik etkenleri kontrol etme yollarından biri tekrarlı dünyaya getirme’dir. Bu yolla erkek ve kızkardeş ya da ana ve oğul gibi yakın akrabalar, dölün genotipleri birbirine iyice benzer oluncaya kadar kuşaklar boyunca çiftleştirilmektedir. Sonuçta iki farklı kalıtsal özellik benzer çevrelerde yetiştirilebilir. Eğer iki kalıtsal özellik davranışta tutarlı olarak farklılaşırsa bu farklılıklar genotipteki farklılıklara yüklenebilir. Araştırmacılar, etkinlik, cinsellik, saldırganlık, baskınlık ve hatta alkolden hoşlanma gibi özellikler için aynı soydan gelen hayvanları başarıyla yetiştirdiler (McClearn, 1970), bu da, bu özelliklerin bazı türlerde genetikten güçlü bir biçimde etkilendiğini düşündürmektedir.
İNSANLARDA İKİZ ARAŞTIRMALARI
Her ne kadar araştırmacılar insan genetiğini kontrol edemezlerse de, insanlarda doğal olarak ortaya çıkan olguları inceleyebilirler. İkizler doğa/kazanım sorununu incelemek için çokça araştırıldılar. Özdeş ikizlerin özdeş genotipleri olduğu için zekalarındaki farklılıkların çevresel etkilere yüklenebileceği düşünülebilir. Çoğu ikiz araştırmaları, birlikte büyütülmüş ve ayrı büyütülmüş özdeş ikizlere uygulanan zeka testleriyle (genellikle standardize edilmiş ZB testleri) yürütülmektedir. Newmanve arkadaşlarının (1937) ve Shields’in (1962) araştırmaları gibi klasik ikiz araştırmaları, özdeş ikizlerin birlikte ya da ayrı büyütülmüş olsalar da benzer puanlar aldıklarını göstermiştir. Gerçekte, benzerlik, ayrı büyütülen özdeş ikizlerde birlikte büyütülen kardeş yumurta ikizlerindekinden daha fazladır. Kardeş yumurta ikizleri birbirine ikiz olmayan kardeşlerden daha fazla benzemez, ama birlikte büyütülürlerse benzer bir çevreyi paylaşırlar. Bu sonuçlar zekanın öncelikle kalıtımdan etkilendiği kuramını destekler nitelikte bulunmaktadır. Fakat psikologlar zekanın tanımını ve ölçülmesini tartışmaktadırlar. Zeka nedir ve en uygun biçimde nasıl değerlendirilebilir? Birçok psikolog zekanın kapsamlı, genel bir yetenekten çok, birçok özel yetenekten oluştuğuna inanmaktadır. Özel yetenekleri test eden birçok araştırmacı güçlü bir genetik etki gösteren sayısal, sözel, mekansal, sözcük akıcılığı becerileri buldu; akıl yürütme ve bellek genetik etki göstermemektedir (Thiessen, 1972). Arthur Jensen zekanın kalıtımdan güçlü biçimde etkilenen bir genel yetenek olduğu görüşünü ısrarla ileri sürenlerden biridir. Onun 1969′da Harward Educational Review’de yayınladığı şimdi klasik olmuş makalesi bu ateşli tartışmayı başlatmıştır; tartışma onun yeni kitabı Bias in Mental Testing (1979) ile yeniden canlanmıştır.
DİNAMİK ETKİLEŞİM GÖRÜŞÜ
Birçok araştırmacı ve yazar, doğa/kazanım sorunundan çok, şu sorunun daha uygun ve verimli bir soru olduğu kanısındadır:Kalıtım ve çevre etkenleri zeka gelişimini etkilemek üzere nasıl
etkileşmekte’dir? Biz, beynin ve sinir sisteminin yapıldığı maddelerin sentezlemek için olduğu gibi, öğrenme, bellek, düşünme ve algıdaki biyokimyasal süreçler için de genetik yönergeler miras alırız. Ama çeşitli doğum öncesi ve çevresel etkenler beynin ve sinir sisteminin ilk gelişimini ve sonraki işleyişini etkileyebilir. Bundan başka, beynin kullandığı ve içinde geliştiği kapsam ve yollar, birey ile çevrenin deneyim için sunduğu uyarımlar ve olanaklar arasındaki dinamik etkileşim’e bağlıdır (Layzer, 1976).
KİŞİLİK GELİŞİMİNDE GENETİK ETKİLER
İkiz araştırmaları, zekanın kalıtsallığı sorununa uygulanmasının yanında, ZB’nden çok kişilik özelliklerini ölçmesi öngörülen testler keşfetmek için de kullanıldı. En çok kullanılan iki test Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri (MMPI) ve Kaliforniya Psikolojik Envanteri (CPI)’dir. Vandenberg (1967) bu tür ikiz araştırmalarının çoğunu gözden geçirdi ve kalıtımın,
(a) bir insanın genel etkinlik düzeyinde,
(b) heyecanların kişilerarası ilişkilerde açıkça belirtilmesi derecesinde,
(c) uzun süreli amaçlardan çok anlık uyaranların ilgileri ve düşünceleri etkileme derecesinde
rol oynadığı sonucunu çıkardı.
Vanderberg psikolojinin davranış üzerindeki olası genetik etkileri uzun zamandan beri ihmal ettiğine inanmaktadır.
Wilson ve Harpring (1972), özdeş ikizlerin ilk çocukluktaki davranış ve hareket yeteneklerinin ayrı yumurta ikizlerininkinden daha benzer olduğunu, ama büyüdükçe benzerliğin azaldığını buldu. Bu bulgu başlangıçta davranış üzerinde güçlü bir genetik etki olduğunu düşündürmektedir; ancak, birey deneyim kazandıkça çevresel etkenler gitgide önem kazanmaktadır.
Juel-Nielsen (1965) bebekliğinden itibaren ayrı büyütülmüş bir grup yetişkin özdeş ikizi inceledi. Sonuçlar, ikizlerin başkalarına karşı davraruş biçimlerinde, dinsel ve siyasal görüşlerde, ilgi alanlarında ve eş seçiminde çok az benzerlik gösterdiklerini ortaya koydu. İkizler hırs, saldırganlık, heyecansal anlatım ve giyim zevklerinde de farklılık gösterdiler. Ancak, yürüyüşlerinde, gülümseme ve gülmelerinde, ses tonlarında belirgin benzerlikler vardı. Lindzey ve arkadaşları (1971), özdeş ikizlerin çift yumurta ikizlerinden daha fazla benzer kişilik özelliklerine ve ilgilere sahip olmaları olasılığına karşılık, korelasyonun özde zeka için olduğundan daha düşük olduğu sonucuna vardılar. Bundan başka, toplumsal davranışı, heyecanları, ilgileri, değerleri ve kişiliğin daha birçok yönünü biçimlendiren birey ile çevre arasındaki dinamik etkileşim son derece karmaşıktır.